18 Mart 2011 Cuma

Gerçeklik ve hayal

Bazen bana "çok fazla Amerikan dizisi seyretme,burada hayat öyle değil" diyorsunuz ya,benim elimden gelmiyor bunu yapmak.İzlediğim dizilerin içinde -daha doğrusu en çok beğendiklerimin içinde- hep ilişkiler üzerine kurulmuş bağlar oluyor ve ben kendimi kaptırmadan yapamıyorum.Herkesin bir şekilde-hediye alarak ya da herhangi bir hatayı örtbas ederek-birbirini kolladığı, koruduğu; ailenin değil ama insanlar içindeki bağların daima galip geldiği bir hayat istemek ya da en azından bunun hayalini kurup içinde yaşamak çok da zor olmasa gerek.Birden kendimi koskoca bir masada buluyorum.Herkes her zaman gülmese bile,herkes birbiri için orada.Oturmuşlar,konuşuyorlar,yeri gelince büyükler çocukların davranışlarından büyüklüğün nasıl olması gerektiğini öğreniyorlar yeri gelince de çocuklar,çocuk gibi olmanın nasıl bir şey olduğunu büyükleri izleyerek anlıyorlar.Sanırım gerçek hayat pratikte bu kadar kolay olmuyor.Ne de olsa bir dizideki sahneyi yazan 10 tane senarist ve bu kurgunun gerçekleşmesi için yeniden çekilen birbirinin aynı 20 tane sahne var.Biz olaylar karşısında tek başımıza hareket edip,beğenmediğimiz sahneyi yenden yaşama gibi bir lükse sahip değiliz ama yine de tüm bunların hayalini kurup,daha fazlasını istemek,hele bir de gerçekleşirse hoplaya zıplaya bu hayali kutlayabilmek mükemmel olmaz mı?

Hiç yorum yok: