31 Aralık 2007 Pazartesi

o kadar eğlendim ki dayanamadım kopyala yapıştır kodum zamanınız varsa okuyun mükemmel değiller ama bi tebessümden öteye gidebilcek olanlar var

1) ..yy..______:
adamın biri banyoya girmiş
(B) aLCHEMY (pi) // the dude abides \\ hayat üşenerek geçio ne güzel.. :
ölmüş mü :)
..yy..______:
şampuanı dökmüş ve şampuan köpürmüşş
..yy..______:
neden?
..yy..______:
daha su dökmeden köpürmüş yanii
..yy..______:
nedenn
(B) aLCHEMY (pi) // the dude abides \\ hayat üşenerek geçio ne güzel.. :
adam kuduzmuş :)
(B) aLCHEMY (pi) // the dude abides \\ hayat üşenerek geçio ne güzel.. :
sampuan bozuk muş ?
(B) aLCHEMY (pi) // the dude abides \\ hayat üşenerek geçio ne güzel.. :
sampuan şisesinde ........ varmıs meer ..uywhhh ahaha :)
(B) aLCHEMY (pi) // the dude abides \\ hayat üşenerek geçio ne güzel.. :
?
(B) aLCHEMY (pi) // the dude abides \\ hayat üşenerek geçio ne güzel.. :
bişi yazıodun sildin
..yy..______:
hayırr beaa şampaun kuru saçlar içinmiş



2)bu arada cuma namazını kim kılsın?
jack nikılsın
3)viyana kuşatması neden bitti?
çünkü atacak kuş kalmadı
4)..yy..______:
en şişman kız kimdir?
..yy..______:
FATma

bunlar en iyileri :

..yy..______:
bir adam sürekli kendini kanalizasyona atıomuş neden?
..yy..______:
çnkü kendini bi bok sanıomuş da o yzdnn


..yy..______:
delikanlı pokemon toptan çıkmaz

hizbullahın kızkardeşinin adı nedir?
..yy..______:
herbullah


muazzez abacı sahnede kıpırdıyamıomuşşş
..yy..______:
neden
..yy..______:
çnküü hatıralar sarmış dört bir yanını

..yy..______:
gökselin dayısının adı nedir,?
(B) aLCHEMY (pi) // the dude abides \\ hayat üşenerek geçio ne güzel.. :
gökkuşak
(B) aLCHEMY (pi) // the dude abides \\ hayat üşenerek geçio ne güzel.. :
:)
..yy..______:
depresyonDAYIM

Teknede Balıkla Sohbet

nedense elimdeki kitapları bir türlü okuyamadım.hatta inat ettim bunları okuyana kadar başka kitap almıycam diye ama gene olmadı gene olmadı.şimdi delicesine yeni kitaplar almak istiyorum ama elimdekileri okumadan yenilerinin gelmesini istemiyorum.ama ilgimi cekemediler onca zamandır.oysa ne heveslerle almıstım internetten onları.bi tanesi hatta koskoca 700 sayfayla bütün avrupayı gezdi ama daha yarılanamadı bile.kısacası ilgimi çekmiyolar artık.zevklerim mi eğişti yoksa ben gerçekten başka bir insan mı oluyorum anlamadım ama bugün gittim bakındım bakındım; önce yemek kitaplarına baktım,sonra gezi kitaplarına baktım ,şaşırdım kaldım aman tanrım ne kadar cok gezilcek yer var kahretsin şu okulu birileri.sonra denizcilikle ilgili bir sürü kitap buldum ama alamadım hiçbirisini.ama en çok aklımda türkiye sularında yaşayan bütün balık çeşitlerini ,resimleri latince adları ve özellikleriyle belli gruplar altında veren kitabı beğendim dedim ki içimden; keşke şu tekne kitabındaki gibi bir teknem olsa olmadı sandalım olsa,binsem gitsem en basitinden bir göle tutsam balıklarıbilsem anlasam ne olduklarını konussam onlarla ben onlara baksam onlar bana baksa.kimini yesem kimini geri bıraksam.tabi zarar vermeyecek bir olta fln da lazım..istanbul da olsam yapardım hepsini ama neyse

Sex and the City

tam geçenin en sıkıcı anları olduğunu düşündüğümde tam da uyku bastırmışken ve gene umutsuzluğa düşüp ,düşüncelerimin içinde sıradanlaşan gelgitlerimi yaşarken yine çıktı bu dizi karşıma.o kadar çok eğleniyorum ki izlerken,içindeki her karakteri ayrı ayrı tanımaya başladım artık.evet isimlerini ya da saç rengini bilmek değil konu.Olaylara nasıl karşılık verecekler,birbirlerine ne diyecekler artık tahmin etmeye başladım ve aman tanrım insan o kadar mı onlarla beraber olmak ister? Durup da düşündüm de o kadar çok okumayı sevmeme rağmen ütopik ya da fantsatik konulu diziler ilgimi çekmiyor.nerde sex and the city,friens, will and grace orda ben.ağzım açık seyrediyorum yerimden kalkmıyorum.acaba neden ? bunlar benim içimdeki bir çeşit eksiği mi kapatıyor acaba? yoksa yoksa daima sahip olmak istediğim ama hep kuşkulu olduğum ve hatta saplantı haline getirdiğim dostluklar üzerine konulu olmalarından mı kaynaklanıyor? evet sanırım cevap bu olmalı.onlarla üzülüyorum,gülüyorum hele de bi heyecanlanmam var ki dillere destan aman tanrım.beni görseniz bambaşka bi insan oluyorum.ama sahip olmak istediğim şey tam da orda.güne bu dizilerden 1 ya da birkaç tanesini seyredip girsem eminim ki bambaşka geçeçek günüm.sanki güne başlamadan kahwaltıda viski içmiş gibicesine.o kadar mutluyum ki dün yaptığım gibi yine insanları aramak istiyorum onlarla konusmak istiyorum ama hergün hergün olmaz.bu arada keşke eski sevgililerimizle ilişkilerimiz sex and the city dekigibi olsa ama olmuyor.tv dünyası işte lanet olsun.nasıl da mutlu edip ümit salıyor insanın içine.neyse beni sex and the city ye alıştıran insana duyamayacağı bir teşekkür daha..

30 Aralık 2007 Pazar

Let The Power Be With You

geçenlerde başlıklarımın çok beğenildiği yorumunu aldım.Evet başlık yazmayı çok seviyorum ve genelde ingilizce başlığa,türkçe metin yazıyorum ama genelde başlıklarım hep alıntı alıo ve türkçeye çevirince bende yaratmış olduğu etkiyi kaybediyor.ha yenden bakınca bir sürü başlığı türkçesine çevirip yazdığımı da fark ettim ama neyse.sanırım ingilizce öğrenince bütün metnide ingilizce yazabilirim:)
Daha öncede şöylemiş olmalıyım, eskiden karar vermek benim için çok kolaydı çünkü gözüm karaydı ve sanki kesin kararlar verip üstünde düşünmeyince kendimi çok güçlü hissediyordum ya da kararlarımı aldıktan sonra üzerlerinde düşünmediğim için sonrasıda kolay oluyordu.Ama şöyle bir geriye bakıp hiç dönüşü olmıyacakmışcasına aldığım kararlar ve sergilediğim tutumlar şimdiki zihniyetimle o kadar çok çakışıyorki, artık kaybettiklerimin farkına varıyorum.5 sene öncesinde yaptıklarımı artık birer hata görüyorum ve şu günlerde bu elimdeki gücü tamamen alıyor.Ne gücünü mü ? Sanırım duygularımdan ve korkularımdan arınmışcasına düşünemiyorum.Yani bir an tek başıma evde yaşamak ne kadar zevkli tamamen bana ait birdünya,içindeki herşey benim zevkimi yaşatacak tam da aradığım şey derken, daha sonra acaba tek başıma olmasam mı sıkılıcı mı olur diyorum. geleceketen korkmaya başladım kısacası, şu an yaptıklarım ilerisini ne kadar etkileyecek acaba kaçırdığım ve bir ömür boyu kavuşamayacağım fırsatlar oldu mu? artık güçlü olmak gibi derdim olmamalı ama içine düşdüğüm çelişkilerden beni kurtaracak güçe de ihtiyacım var.sürekli gelgitler yaşayarak ilerleme kaydedemiyorum gibime geliyor ve kısacası kimileri haklı,sanırım ne istediğimi bilmediğimden böyle oluyor.neyse bırakın da güç benle olsun.

27 Aralık 2007 Perşembe

Dear Santa....

küçüçüktüm o kadar küçüktüm ki evden tek başıma çıkmazdım bile.hatta dünyam o kadar küçüktü ki 3 apartman yandaki sokağa gitmek beni hem yorar hem de ürkütürdü.Yılın son zamanlarını yaşıyorduk belki de bugünkü gibi 3 gün kalmıştır sadece.istanbul'da artık insanların çok nadir görebileceği yoğunlukta kar var,her yer bembeyaz,hava buz gibi.kutuplardaki otelin bahçesine gider gibi kalın giyinmiştim.tabi yanımda yine dayım var.çıktık ve klasik bir dayı yürüyüşüyle o zaman için çok yorucu sayılabilecek bir yarım saatlik yürüyüş yaptık.Bir dükkanın önünde kıpkırmızı giyinmiş bir adam var,önünden geçerken korkuyorum o kadar korkuyorum ki,göbeği o kadar korkunç ki göbek deliği kafama bile gelmiodur o kadar yüksekte:) sonra dayım beni bırakıp içeri girdi.o koskoca bira göbekli kar adamıyla başbaşa kaldım ve bana torbasını uzatıp birşey çek dedi.önce korktum sonra çektim koskoca torbasından bişi.çeke çeke sakız çekmişim ama o kaaar tatlıydı ki.hani şu ipincecik yaywan ve uzun olan sakızlardan.eskiden brooklyn adıyla mı ne satılıodu bi pakette 5 tane falan.bu vivident çılgınlığı başlamamıştı o zaman dilinin üstüne koyardı da agzının içinde eğerdin sakızı.sonra çiğnemeye başladım.dayımada sordum dayı o adam kimdi?
-noel babaydı,emre.
-o kim ki dayı?
-a.q :)

Ne kadar büyümüşüz :)

The dude abides

artık yeni bir adım var ve hatta herkes yavaş yavaş bunu kullanmaya başladı ne güzel.bir albüm çıkartırsak benim yerime de Dude yazdırcam zaten ama dude umursuyor.aslında hiç umursamıyor gibi gözüküyor ve gerçekten bir sürü şeyi umursamıyorum ve bundan çok zevk alıyorum herkes o konuda konuşurken bana fikir sorulduğunda belki de nihilist bir şekilde dudak büzmek ya da burun kıvırmak ve karşımdakinin yüzünün aldığı şekli görmek çok zevkli :) ama bazı konulara da kimsenin tahmin etmediği şekilde önem veriyorum ama onlar gene de fark etmiyor."biliyorsun Emre senin olayın bu The Dude Abides"diyorlar.yoo öyle değil , bugün bana anlatılanları gerçekten önemsedim ama bir tepki vermedim,çünkü tepki vermemi gerektircek bir durum yok.oysa aşırı tepki göstermemden çekinmiş de ne zamandır söyleyememiş.ne yazık sana söylesen nolcak sanki.tepkimden korkmuş.ne alakası var.gayet normal.hatta bu duruma sevindim bile.neden mi çünkü hayatım renkleniyor ileride anlatacak çok çılgın deneyimler yaşıyorum.aslında farklı değilsin ama farklı hissediyorsun işte bizden hiçbir farkın yok.ama ne de olsa dude abides.bundan daha güzel kaç replik vardır ki :)

seçimler ve kader

önce çok şaşırmış bir ses tonuyla şu cümle çalındı kulağıma " ne o ! kadercimi oldun?"
sanmıyorum kaderci değilim ama belki karma.ama inandığım seçimleri kendimin yaptığı,bana seçimlerimin sunulmadığı.evet kader anlayışı belki tam olarak bu değil ama ben kaderci olduğuma inanmıyorum.
işin ilginç dün arka arkaya yaşadığım olaylar zinciri bana mükemmel bir haber verdi.yıllardır hayalini kurduğum bir haber aldım ve inanamadım hatta o kadar inanamadım ve o derece aşırı sevinç tepkileri verdim ki "hayatımda seni ilk defa bu kadar mutlu gördüm" dendi bana.evet 3 yaşımdan beri takip ettiğim,yıllardır gelmesi için beklediğim,asla geleceğine inanmadığım acaba bu sene takvimine baksam da bi konserine denk gelcek şekilde yurtdışına mı çıksam derken belki ayın belki yılın en güzel haberini aldım. Mark KNOPFLER 13 haziranda kuruçeşme arena'da :) roger waters tan sonra o da geliyor.aman tanrım.o kadar heyecanlandığımı hatırlamıyorum.ellerim sevinçten hiç bu kadar terlememişti.hiç dayıma bu haberi vermek için bu kadar ısrarla aramamıştım onu.peki o dedi : "biletlerin benden,en önden ne kadarsa ne kadar al ben ödiycem".."hayır dayı ne kadarsa ben ödiycem,doğum günü hediyesi sana" ben sen alo dediğinde ne dedim,doğum günü hediyen benden. iyi ki doğdun koç :)

bugün bildiğimiz şekilde hayatlarımız

aslında işin mühendislik eğitimi kısmı olmasa üniversiteyi ya da eğitim hayatımı o kadar çok seviyorum ki,çünkü bana yaşadıklarımın öğrettikleri kitaplardan aldıklarımdan çok daha fazla.Düşününce hayatımın şu andaki haliyle o kadar mutluyum ki.Hayat(larımız)ım tıpkı izlediğimiz hatta beğenerek takip ettiğimiz o diziler gibi.Aslında hep özenirdim öyle hayatımın olmasına ve şu an eminim ki gerçekten tamamen dizilerdeki gibi hayatım var.Friends,Fraiser,everybody loves raymond, will and grace,southpark ne bilim daha nicelerinde izlediğim sahnelerin aynısını yaşıyorum.mutluyum evet şu an düşününce daha da mutluyum.Aslında çok daha fazla şey yapmak istiyorum hayatımla ilgili ama bakalım ne kadarını becerebileceğim.neyse sonumuz evli ve çocuklu gibi olmasın da bana yeter :)

korku

eskiden hiçbir şeyden korkmazdım.ne ölümden ne de hak'tan.hatta en sevdiğim alıntı "I am not afraid of dying.anytime will I do,I dont mind" idi.ama sanırım ölüm korkusuyla ya da ölüm gerçeğiyle son zamanlarda daha sık karşılaştığım.Bu son 5.5.lik depremde de sallantıyı ilk farkeden ben oldum.Ve herkes birbirine bakarken ben kendimi çoktan cenin pozisyonunda bir kolonun altında buldum.asıl işin ilginç tarafı aylardır hatta yıllardır yapmadığım bir şekilde o anda Allah'a sığınmış olmam.çünkü gerçekten o an o kadar korktum ki ,ev o kadar uzun ve o kadar çok sallandı ki,sanırım 9.katta olmamdan kaynaklı direk yıkılcağını düşündüm henüz tanımadığım bu binanın.ve kendimi selavat getirirken buldum.neden bu? acaba içimde kabul etmek istemesem de hala dini bir inancın olması mı yoksa çok yakın geçmişime kadar bu ulvi konulara gerçekten bağımlı olmamdan kaynaklı ben de bir alışkanlık mı olmus.ne de olsa doğduğumuz andan beri bize gerek uygulamada gerek teoride bazı şeylerin dayatılması ve bunun artık bir çeşit refleks olması mı bilmiyorum ama paniğim geçince kendimle çok eğlendim.ve babamın dediği gene aklıma geldi: "insanlar allahın varlığını hiç umursamaz,işleri yolunda giderken ona bir kere bile teşekkür etmez ama ne zaman dara düşer o zaman yalvarır,dua ederler;ne zaman işlerikötü gider ona isyan ederler" Ne komik değil mi.Düşünsenize sizi yaratan anne ve babanıza size yaptığı her iyilik için günde en az 5 kere teşekkür etmek zorunda olduğunuzu.arada çok şeyler istediğinzde ailenize yalvarmanız gerektiğini.ne si kutsal ki bunun ?

1 Ekim 2007 Pazartesi

mona lisa smile :)


düşündüm de bir insan neden bazı şeyleri yapar? neden resim çizerler,neden fotoğraf çeker,neden kitap okur? evet ben bunu yaptım demek için mi ? ben bu kitabı okudum ay çok güzel kesin sende oku diye tavsiyede bulunup karşısındakine üstünlük kurabilmek için mi ? ona yol göstermenin, onu etkilemiş olmanın tadına varabilek için mi ? ya da fotograf çektirirken ben galata kulesine gittim diyebilmek için mi yoksa ordaki manzarayı görebilmek için mi ? sanırım ressmi nerde çektirdiğinin önemi var burda.kapının önünde mi yoksa tepeden istanbul manzarasını mı? biz mesela neden gittik intarraile ? ben fransa yı gördüm ya çoooooook güzel demek içn mi.kantinde otururken yo hayır amsterdam öyle değil bak böle diyip böbürlenmek için mi ? mona lisa nın resmini niye çektik emsela insanlara orda olduğumuzu göstermek için mi yoksa beğendiğimiz için mi ? bğendiğimiz için mi ? neyini beğendik mona lisa nın? ben mona lisa nın neden o kadar meşhur olduğunu bile bilmiyorum orda bi kadın var mal gibi oturuyor.hayır sanata bakışım bu değil ama 3 yaşındaki çocuğu getirseniz sanırım öyle derdi.bunun nesi meşhur dese ne diyeceğiz ? bu resimde o zamana kadar kullanılmamış bir boyama tekniği kullanıldığı için mi, ressamın en son resmi olduğu için mi yoksa şu efsane yüzünden mi sağ tarafı gülüyor sol tarafı ağladığı için mi ? bence var ya mona lisa ordaki yüzlerce insana bakıp hüngür hüngür ağlıyordur hemde iki tarafıyla.eğer gülüyorsa da sadece kıçıyla gülüodur.bunlar ne çektiğini bilmeden çekiyor diye..
sanırım hayatımda insanların duygusal davranışlarını hiç yargılamamışımdır yani bir sevgilinin eşine attığı tribi ya da kızgınlıkla gösterilen tutumlardan bahsetmiyorum ama sanırım yetenekle ya da içten gelen ilahi güçle yaratılan şeyler yargılanmamalı.mesela birisine şarkı söyleyemiyor irenç söylüyor ya da çok saçma şeyler yazıyor demek çok saçma.bazı şeler kısıtlıdır bazı şeler değer yargısı taşımadan yapılır bazı şeler sadece yapılmak için.kimileri saçma olmasından mutluluk duyar.kimilerin laf salatası yapmak hoşuna gider.benim gider .uzatır da uzatırım. kadar uzatırım ki b yazımda seni yere sercem derim bi güzel pla yaparım bi de bakmışım ki konudan konuya atlayıp uzaklaşmışım hedefimden. sonra dersin tai hiç beyenmedim diye.yoo kızgın değilim sadece saçma geldi.bilmem.ben olsam yapmazdım asla hem de

hoff

aslında bayağı bayağı yazmak istiyorum ama üşendiğimden olsa gerek yazamıyorum mesela bu yazı yazmakiçin elime bilgisayarı onuncu alışım falandır en sonunda yazayım artık dedim.ama çok ksa olcak sanırsam.evet belki inanmazlar ama gerçektn herşeye üşeniyorum elimden gelse evden çıkmam.belki de buraya yazmak istemememin bir nedeni de sadece belli bir kitlenin burayı takip etmesi.belki de bu canımı sıkıyordur ama ya onlar da okumasaydı ya da herkes okusaydı ya ntvmsnbc de bile benim blogun linki olsaydı bilmiyorum belki de okuyanların yaptıkları yorumlar beni etkilemiştir o yüzden yazamıyorumdu bilmem.neyse başlarım bi taraftan.evet galiba döndüm.

18 Eylül 2007 Salı

az kaldı az

seneler öncesini hatırlayorum daha ilk okuldayken terry williams i izleyip acaba bende çalabilitmiyim diyordum sonra orta okulda yunus emre okula gitar getirirdi de ben elimle ve stabilo kalemlerle sıranın üstünde tempo tutardım.gelişmeler lisede başladı...önce bando takımına girdim sonra bando takımı şefi olmustum .müzik hocasının gözüne girip okuldaki stüdyoya girip tek başıma saçma sapan bateriyle uraşır ekipmanları tanımaya çalışırdım.4 sene önce ilk stüdyomu yapmıstım hatta 5..o zaman denediğim ama çalamadığım ilk şarkı metallica for whom the bell tolls tu.şimdi en iyi çaldığım şarkılardan biri o :) ewet nerdeyse 1 sene oldu düzenli olarak stüdyoya girip yeni< şarkılar deniyoruz ama gerçekten 6 kişilik bir topluluğu bir arada tutmak zormuş.neyse 1.5 saati dolduran bir playlist imiz var 1 ya da 2 ayiçindede ankaradaki mekanlarda çıkmaya başlıcaz işaalah.geldiğimiz nokta slında bir hiç ama yine de gelişmelerin olduğu çok açık hayatımda .şu anda çocuksu bi heytecan ,mutluluk ve bir gazla bekliyorum işallah allah utandırmaz sonuçta hepimiizn hayatında gelişmeler oluo değil mi :) ?zaman ne getirir bilmem ama sanırım hayatımda şu an en svdiğim ii yapmak çok zevkli ve marım istediim yerlere gelirim.en kısa zamanda sizlere bagetimi fırlatabilmek umuduyla umarım yanımda olursunuz..

17 Nisan 2007 Salı

seçimler

ne kadar yanlış şeçimler yapmışım,yaptığım yanlış seçimler ne kadar güzel sonuçlar doğurmuş ama o güzel sonuçlar nasıl aldatıp da terk etmiş beni.keşke aklımda herşey bu kadar çabuk yer değiştirmeseydi,ayaklarım yere bassaydı,düşündüklerimi savunabilseydim ölenecene..bazı tercihlerde geç kalmışım,artık onları tercih etme şansım .o yüzden burda durup bakıyorum sadece,onlar yasarken ben onların adımlarını iziyorum çünkü geç kaldım.hep de geç kalacağım.geç kalmadığım bir an olursa sanırım onu da elde ettikten sonra o terk edecek beni.bana ait olmayan,benden olmayan her parça gidecek.ne kadar acı bu hisle yaşamak.hepinizin yüzüne bakarken,hepinizle eğlenirken ,birden gidiceğinizi düşünmek .bugünün gülüşleri geçmişimde kalıcak.onları tekrar görebilmek için düşünmem gerekecek,o anları tekrar yaşamam ise imkanısz.
eski "ben"in bütün parçaları dağılmış bir araya toplayam çünkü bazı parçalar için sadece bir yer var ama o parçalar birden fazla .seçmek istediğim bir parçayı tercih etsem diğerleri yokolacak..kaybetmek ,istemeden kaybetmek,gözgöre göre kaybetmek,o gidince arkasından bakmak ,kimi zaman ağlayabilirken kimi zaman mantığın öne çıkmasıyla ağlayamak hepsi birer acı..belki birileri benden sonra gider de onların gitmediğini zannedecek kadar saçma bi düşünce yine de beni mutlu eder

evim gibisi yok

herkes evini odasını özlüyor.kendisinden,yaşadıkalrından ,çevresinden kaçıp sığınıyor odasına ve evine.o mekanları bu kadar özel yapan kimisinin doğduğu yerin orası olması ya da o odadaki herşeyi kendi zevkine göre tasarlamış olması olmamamlı bu sadece bir güdü sanırsam.sonucta baskasının banyosunu tuvaletini mutfagını evimiz gibi kullanamıyoruz da bize ait olmayan ama kendi evimiz olan mekanı mı rahat kullanıyoruz.bile bile yok olacak bir düzeni oturtmak için bir sürü para harcıyoruz.daha önce kimlerin kullandığını bilmediğimiz lavaboları kullanıp,o duşlarda banyo yapıyoruz.burası benim evim mi .hayır burası benim evim değil.burası ev sahibimin evi.istediği an benm düzenimi bozabilir.istediği zaman gelip kontrol de eder sanırım..gelip huzur bulduğum yerde,uzanıp hayaller kurduğum yatakta kalabilmek para ödüyorum..bu paranın yüzlerce katını insanlar o ew kendilerin olsun diye ödüyor.yemek yemek için para,yediklerimizi cıkartmak için para,asfalta basarken para,çöpe para,okula para,eğitim öğretime para,içeçeğe para.herşeye para ve hepsi gelip geçiçi.tıpki hayat gibi.yerinde duran kesin sabit olan hiçbirşey yok.düşünceler bile

7 Nisan 2007 Cumartesi

yalnız yanlızlar yanlış yapar


yanlış tan yalnızlık tan ve yalnız mı yanlız mı neyse işte nefret ediyorum.hayır yanlış yapmaktan korktuğum ya da yalnız kalmayı sevmediğimden değil.sadece bu aptal kelimelerin nasıl yazıldığını yıllardır öğrenebilmiş değilim.hayır bu 20 senedir değişmedi işallah 10 sene sonra değişir de iş mülakatlarında yanlız şirkete gelmişim siz benim taleplerimi karşılayamazsınız tarzında sahte bir göz dağı falan vermeye karkarsam gaza gelip adamlar da bana biz yanlız değiliz henüz alman ortağımızla yeni bir şirket evliliği fln yaptık diye dalga geçmesinler.durumum o kadar içler acısı ki şimdiye kadar sanırım bu blogda hiç yalnız ,yanlış ya da yanlız yazmamaışımdır mesela fakat derim ,tek başıma derim ama o 6 harflik karmaşaya girmem.niye giriyim zaten dil bilgim zayıf.de yi de sevmem ben bi ayrı yazılır bi bitişik yazılır .ki de öyle mesela .uff calcilus calıscam ben ama o da galiba calculus :) iyi ki yazarak günlük hayatta iletişim kurmuyoruz.üni öğrencisiyim şu halime bak ..konusmanın gözünü seviyim ..4 harfim hala eksik ama olsun :)
evet bu arada bebiş çok şirin :) ne kar sinirlendim işte onun o kadar sinirlendim bu duruma
hepiniz kendinizi bu mükemmel bulduğunuz için mi beni yargılayıp,kendi kendinize tavır alıp tavsan ve dağ muhabbetine giriyorsunuz yoksa içten içe aslında tahmin ettiğiniz kadar güçlü olmadığınızı bildiğinizden dolayı mı yüzüme gülüp ,tek başınıza kaldığınızda sürekli düşünüyorsunuz.Hiçbiriniz mükemmel olmadığı gibi ben de mükemmel değilim.o yüzden bize bir tavsiye : çevremizde olan bitenin kritiğini yapmak yerine herşeyi olduğu gibi kabullenelim ,baktık hala rahatsızlık veriyor o zaman tavır alalım ama aldıgınız tavırdan insanları haberdar edelim onları kırmadan ,rahatsız etmeden.ha siz haberdar etmeye calısıosunuz onlar anlamıyorsa bırakın kendi hallerine ,anlayıp anlamamzlıktan geliyorlardır.sevmeseler bile 1 i 2yi kaybetmek istemeyecek durumda olabilirler.keşke kendimizin bile yapamadığı şeylerden dolayı baskalarını yargılamasak.bizim hata yaptığımız gibi ,onlar da hata yapabilir.ama nerde o ululuk değil mi.biz hep kulp takalım sağa sola ,belki o kulplarla yeni kapılar açarız
karar veremediğim bi nokta var. bu konu o kadar büyük ki,uzun zamandır kafamı mesgul ediyor ve bu kadar süredir benimle olduğu için alıştım ona.evet ya da hayır diye basitçe verirecek cevapları, çok ilerisini ve çok geriyi bağlayan nedenleri barındırıyor içinde.artık rahatsız etmiyor sadece düşündürüyor ve engelliyor.keşke bu kadar düşünmeseydim.kimileri gibi olabilseydim.sana ne 1 hafta ya da 1 yıl öncesinden ,sonrasından.Ama bugün daha bir olgunlaştı sanki içimde aradığım neden .sanırım istediklerim ve yapmadıklarımla yetineceğim herşey böyle güzel ve beni tatmin etmeye yeter.başka konulara odaklanıp bu kadar riskli kararlar almamalıyım ya da kararlarıma bu kadar anlam yüklememeyi öğrenmeliyim
2 gündür inanılmaz rüyalar görüyorum.böyle aptalca sırıtarak uyanıyorum sonra yeniden uyumak istiyorum ve uyuyorum da.sırf rüyam devam etsin diye geçen gün 14 saat fln uyumusum.bi de uyku kendini yenileyince ve sınav stresi üstüne binince uyan uyanabilirsen.Bugün de evde canım sıkıldı ,zaten sınav stresi de gene dananmıs bari uyuyim dedim.Aman allahım ne güzel rüyalar ,ne ilginç konular öyle.Bir kere asla olamayacağını bildiğim şeyleri rüyalarımda yaşamak çok zevkli, onları gördükten sonra uyanasım gelmiyor ve bir de baz rüyalar var ki gerçekten benim bulduğum kadar eğlenceli mi yoksa benim rüyalarım olduğu için mi bu kadar beğendim bilmiyorum hani herkese kendi yaptığı yemek güzel gelirmiş ya öyle birşey işte.Ah keşke bir de yanımda kağıt kalem tutsam da arada uyanıp ohaa ne rüyaymış be diyip yenden sızmadan önce onları not etsem,çünkü çoğunun ya başı ya sonu eksik oluyor maalesef. bugün işte arka arkaya birbirinden bağımsız 5 -6 rüya gördüm ama olay bende bitiyormus.her rüyadan sonra uyandım ve biraz daha göreyim diye birşeyler düşünmeye başladım.düşündüklerim olmasa bile düşünmekten zevk alacağım şeyler görüyorum hep.Eğer bu iş bu kadar zevkli olmaya devam ederse 3 senedir yapmak istewyip de yapamadığım kucid dreaming olayına da gireceğim işallah.haa bunu zararları yok mu var olmaz mı.mesela bgn 1 saat kestireyim derken 3 saat uyumuşum.üstüne de kahveye abanınca şu saatte hala uyuyamadım ki bu sınav öncesi emre kanunlarına ters.bnm 5 de uyyıp sınav saatine kadar uyananmam gerekiyordu.nasıl olduysa bu iş.bugün çok ilginçti galiba bugün mutluydum ya size de anlatacak bir fıkram var .ben sevdim bugün yasadığım herşeyi

2 Nisan 2007 Pazartesi

Big Fish

Big fish

Big fish bugün seyrettiğim bir başka film ama haftasonu film seansları içinde en çok etkilendiklerimden.Tim burton'dan ilk filmim ama sanırım devamı gelecek .Haftasonu
olmasından mı, benim evde oturup düşünmemden mi yoksa o andaki atmosferden mi bilmem sürekli kafama
farklı farklı şeyler getirdi.Film, babası ile ilişkisi oldukça bozuk olan bir çoçuğun babasının son günlerinde
onunla olan hesaplaşmasını anlatıyor.Aslında çok daha fazlası denilebilir ama izlemeyenleriniz için ağzımdan
birşeyler kaçırmak istemedim.Olay şu ki benim ailemin geçmişi hakkında neredeyse hiçbir fikrim yok, annemin
zaten çok hareketli bir hayatı olmamış gibi ama zamanın büyük insanlarının özel hekimlerini, dönemim tiyatro
sanatçılarını tanıyan, günümüz düşünürlerinin gençliğini bilen, ilginç ve zor bir hayat yasıyan hatta asla tahmin
edemeyeceğim ülkelere gitmiş bir babam var.Ama bunların hepsi hep satır aralarından çıkartılmış bilgiler.
Asla sormadım o da söylemedi. Bugünki filmden sonra bazı kararlar aldım. Şöyle geçmişime dönüp baktığımda
bana bazı anılar hatırlatacak o kadar az resmim var ki, olanların da çoğunda tek başımayım ya da tanımadığım
insanlarla.Annemle, babamla ne kadar az fotoğrafım var hatta kendi çocukluğumun ne kadar az tanığı var.
Onlar bir zaman gidecekler, sanırım benden önce hatta. Peki nasıl hatırlıyacağım,hiç mi onların yüzüne
dokunmak istemiycem, çok da az görmüş olsam bile onların o gülen yüzlerini özlemeyecekmiyim .
Kaç taneniz benim henüz doğmamış olan çoçuklarım hakkında ne kadar ve neler düşündüğümü biliyor emin
değilim ama olayların bundan sonraki kısmını değiştirmeye karar verdim. Bundan sonra asla ve asla günlük
formatında olmayan bir günlük tutacağım, bu yazdığım bloglar da olmayacak.Bir kere hala ön yargılıarım var,
hiçbiriniz (genellemenin alasını yaptım ama sen anladın onu ) benim düşündüklerimi anlayamazsınız ,
hatta çok güzel yargılarsınız. Sizin yargılamanız umrumda değil sonra gidip gerekli gereksiz bir sürü kulaktan
dolma lafla bakmışım herkes bana düşman olmuş.Ama benim yetiştirdiğim insanların böyle olmayacağını
umut ediyorum.O yüzden onlar benim yazdıklarıma hazır olacaklar.Siz okuyamayacaksınız.Hatta belki
benim haberim yokken onları arayacaksınız ahlaksızca odamda ama bulamayacaksınız.Sadece onlar
okuyacak.isimlerini de yazardım ama olmaz :) benim attığım ve hayatımda yeni olan her adımı tarihiyle
bilecekler.tanıştığım ve dost olduğum ve arkadaş olduğum insanların detaylı incelemelerini yapacağım.
Benim için anlamı, neden sevmediğimi, neden sevdiğimi, takıntılarımı, saplantılarımı herşeyimi yazacağım.
Fotoğraflar olacak.Açıp baktıklarında belki yanlarında onlarla beraber olamayacak olan benim resimlerimi
görecekler."Bak burda sakalını kesmiş","ay kısa saç çok daha fazla yakışmış" ama "saçını neden kestirmemiş
onca sene".."aa bu yüzden" bunların hepsini bilecekler.Şimdiki odamın dağınık düzensiz halinden ,toplu haline ;
Ankara'daki evimin fotoğraflarından ,evimin açık adresine , net bir şekilde tarif edilmiş konumuna kadar herşey
olacak çünkü yıllar sonra gelip belki buraya bir göz atmak isterler .
En sevdiğim kaybettiklerim..En çok sevdiklerim..En beğenerek dinlediklerim..Neden bu kadar çok sevdiğim..
Hayallerim, ümitlerim ,beklentilerim.Gerçekleştirebildiklerim ,asla gerçekleştiremeyeceklerim.ve S(en)izler..

Gerçeklik, dürüstlük ve saflık

Asla hayallerimdeki kadar güzel olamayacak gerçeklik
Asla hayallerimin yerini tutamayacak gerçeklik
Asla umduğum kadar saf olamayacak dürüstlük
Asla olması gerektiği kadar dürüst olamayacak saflık

İmalı sözleriniz,
Karşılık bekleyen davranışlarınız
Kendinizce değerlendirdiğiniz gerçekleriniz
Karşılık almadan takınmayacağınız tavırlarınız

Hepsi sizin olsun

Sizi yenilmeye mahkum edecek o ego içinizde
Sizi yok olmaya mahkum edecek kendini bilmişlik sizinle
Sizin bile olsa, sizin kabul edemeyeceğiniz takıntılarınız
Sizin anlayamayacağınız bu dünyada etrafınızda dönüyor

Anlayamayacaksınız
Bazı şeyler ,en azından birşeyler karşılıksız
Ben bile anlayamıyorum nasıl farkına vardığımı
Ama siz asla fark edemiyeceksiniz anlamanız gerekenleri

Suratınıza kusuyorum şimdi
Tüm nefretimle

Etrafımda gördüğüm her karalığın sebebi sandığım nefretim
Etrafımdaki her kırmızılığın sebebi bildiğim kinim
Çepeçevre sarsın sizi
Boğulun yok olun , çekin gidin etrafımdan

Sizin asla anlayamayacağınız,
Asla yorumlayamayacağınız bazı şeyler var
Karşılıksız,amaçsız,plansız
Ve rotasız dönen bir hayat

Sinsice yaklaşmayın birbirinize ,siz sinsileştikçe etrafınızda sinsileşiyor,oysa sadece sizin sinsi olmanız yeterli hatta gereksiz.
Neden bir nedeni olmadan bir davranış sergiliyemiyorsunuz.Kazdığınız kuyulara düşmekten,attığınız iftiralara uğramaktan
Sizin attığınız bakışların altında kalmaktan,herşeyinizi kaybetmekten,hiçbirşeysiz bir hiç olmaktan korkmuyormusunuz..

26 Mart 2007 Pazartesi

a pleasant shade of gray

kıpır kıpır edio bu şarkı beni..fates warning pink floyd un bıraktığı yerden gidio gibi bişi..yıllardır warlar ama ben en çok bu albümlerini sewiorum..eski dream theater klawyecisi kewvin moore da orda..bu kaadr sakin başlayıp bu kadar hareketli giden bu kadar duygusal we bi o kadar da etkileyici..güç verio bana şarkı sözlerinden bahsettmicem ama bu konsept albümümsü..50 dakka tek bi şarkı
farklı farklı partları war adamlar durmadan calıo konserded eöle..hele şseyirci kevin kevin die baırıncao da yeahh demio mu..o anda yüzünde ki gülümsemeyi görmek isterdim..vokaldeki o ses keşke benden cıksaydı..o notaları ben yaratabilseydim ama olsun onları dinlemek de gayet zewkli :) düşündürüo beni..tek bi enstrüman tek bi nota calıo ama etkileyici ya böllee işte şu an progressive dinliorm hani bi şarkınını 15 er dakka olduu her enstrüman ın dakklarca solo attıığı..öle ki vokaller bile solo atabilio :) konsept albümler war çok ilgi cekici progressive gruplardan..bi adamın bir günün e anlatan ,bi imparatorluu anlatan ,bi çöküşü yansıtan..film senaryosu şarkı sözü olmuş kulaıınıza girio,müzik olmuş içinizi titretio :) dream theater war a scene from memory queensryche war fates warning war pink floyd war the wall en meshurudur fln filan işte :)

mutluyum anlamsız mutluluk ama

Durmak istiyorum,bir yerlerden o gerçekliği yakalamak ,bu sefer de ,hatta bir defacık bile olsa o gerçekliğin içinde kaybolmak istiyorum ama gerçekler o kadar sıkıcı ki çekmiyor beni kendine..aklımda binbir şey var yine.hani sölicektin ne oldu..söyleyemedin işte ..hep öle kalırsın ..ama en güzel kısmı hayal kurmak o adar çok sey war ki yapacak ve bnm gene her zmn ki gibi yapacak waktm yok neden yok bilmiorm ama hayal kurmak cok zewkli..dün gece ni
ye uyuyamadım
6 da girdi gözüme uyku
her su içenle uyandım baktım izledim ama n tanbrım noluo artık uykularım da gitti...ha bi de su film war uff o kadar sacma we depresifti ki ama gene de etkiledi beni..o yzdn direk yazıorm bakmadan yayınlıcam ..kimsede bu ne demesin..aklıma her geleni yazıorm kenidim için yazıorm kurduum hayalleirin gerçek olması için yazıorum dönüp cesaret alayım die yazıorm.saatlerce konusmam lzm ama saatler bana yetmio.ki me konuscam ewewt haklısın sana konusurum o na konusurum bulurum birini kendi kendime konusurum ufff..hayal kurarım allahım ne kadar da zewkli gidip kosasım war ama niye bilmiorm..avuç içim terledi ama niye terledi ewewt ewewt ben bi garibim ..biraz içsem ..dünden sonra biraz daha mı içsem ama ya sınaw kuiz fln fff işte bak bi sürü iş var bi sürü..ben öbür dünyadan izlenimler almaya gidorm ne zmn dönerim bilmem keşke hep böle olsam şimdi ki gülsem ama o zmn beni anlayamazsınız ki olsun anlamayın yaww ben gittim siz beni anlamasınız ben hala yazmak karalamak kafamdakileri gerçekleştirmek istiorm..hendrix e demişler siz dünyanın en iyi gitaristi kabul ediliosunz..o da : 23 saat calısıorm günde, benden daha cok çalısan olmıcaaana göre en iyi herhal benimdir.. :) bana yetmio uyumaam da lazm işte öle ..koşusturmacam başlıo gerçek olmayan balıklarla yüzücem,alerji yapan kedileri sevcem.mercanlara dokuncam..terlicem..her şeyi denicem ..cok para gerekmez benm gibi olan akadaslarım war onlarla bir olcam işallah hepsini yapcam ..işallah ...

20 Mart 2007 Salı

Gerçek olası bir rüya


Bu sabah bir rüya gördüm ve uzun zamandır bi rüyanın ardından bu kadar mutlu olduğumu hatırlamıyorum.Hatta rüya gördüğümü hatırlardım da ,ne gördüğümü hatırlamazdım :) işte şimdi o rüyayı aktarcam size ,herkese anlatasım geldi.Bu arada ben rüya yı yeşim e anlattım msn de..çünkü o da rüyama dahil..dileği gerçek oldu :) o yzdn herbir satır yeşim e msn de attığım bir mesaj ...cümlelerde geçen "sen"ler de yeşim oluyor tabii haliyle...yeşim kim mi ? yeşim bnm taa ilk okuldan şirincenek şirin hep gülen bence çok özgür ruhlu ve benden daha az korkusuz bir dost,o bilmiyor ama benim yapmaya cesaret edemediğim birçok şeyi yaptı ,bence tam bir azim insanı..Şu an da ingiltere ve ben kendisini beğenerek ve severek takip etmeye çalışıyorum ..ha o bir de i.ü. dağcılık klubü fahri üyesi :)
işte rüyam....


dün gece çoook hoşuma giden bi rüya gördüm bak şimdi
şimdi ben odtü den we lisemden bi grupla dağa tırmanış yapıorm ama cok souk we cok yorucu bi tırmanış...
aynı aandada şu bildiğimiz formula 1 şöförleri altlarında dağ bisikletleriyle yeni bir yarış yapıolar
yani bnm hayatımdanher parça rüyamda var
sonra biz zirveye waramıorz ve grup ayrılılo
gruptan zirveye cıkmaya kararlı olan bi tek ben warım
ben uraşıorm fln zirveye cıkıorm
obaa zirve fln diye aşaı ya bakıp bi taraftan da benle gelmeyen arkadaşlarıma bakıorm
sonra zirvedeyken bi karar alıom
hiç malzemem yok ama ben 1 hafta o souk içinde
ekipmansız yiyeceksiz fln olarak doğa kampına giriorum
susuz içeçeksiz
bi kitabım war cantam da 1 paket de sigara :9
sonra hadi bakalım şimdi herkesten uzak şu 1 haftalık kampım için yer araım die gezinirken bi tepenin üstünden sen bana el sallıosun
we ben senin o anda orda olduunu bilmiodum
emreeee fln die baırıosun
nbr napıosun diosun ama biz tepeden tepeye konusuorz
ben işte o anda başarmanın zewkiyle keyif sigara mı içerken
diorum ki
şimdi bi zirwe yaptım
birazdan da tek işilik kamp kurcam 1 haftalık diorm sen de ben de
su anda aynı kamptan dönüorm çok eglenceli diosun
sonra konusmak için ben yanına geliorm sen bana şöle yap böle yap derken ben uyanıorm ama nası mutlu oldum
bitti :)

18 Mart 2007 Pazar

gup gup grup

Geçenlerde çekirdek kadromuzla son kez stüdyoya gittik artık klawye ,vokal ve 2. gitarla gidiyoruz ooleyy.. .Umarım çekirdek kadromuzla son kez gideriz çünkü artık bir şekilde gelişmemiz lazım ve
1 gitar,bas ve baterinin vokalsiz uyumsuzluğunu duymaktan sıkıldık. Bütün hafta o kadar sıkımışız ki stüdyoya sanki çalmak için değil de eglenmek için gitmişiz.
Herbirimiz şarkılarda şeberdi,çalışdığımız şarkıları güzel çalamayınca,stüdyoyada aklımıza gelen şarkıları çaldık ve giriş kısmı için gayett başarılıydık :) artık çalışmadan gitcez :) Ama hiçbirimiz hatasız değildi ,hatta en kötü stüdyolarımızdan birini gerçekleştirdik .Ciddiyetsizlikten uzak olduğumuz ve 2 saat o irenç odada tıkalı kaldığımız için bezmiştik.Bende kendi kendime gene en çok hatayı ben yaptım ,ufff nolacak bu iş diye düşünüyordum ,hatta çalarken kendi kendime kızıyordum ritm kaçırınca falan.Ordan çıkınca rembetikoya gittik.İradesini test eden arkadaşımız bize dayanamadı ve bira orucunu bozdu,o orucu bozarda biz limiti arttırmazmıyız :) Çebimizdeki yol parası dahil bütün para bitene kadar içtik çok da eğlendik..

Gerçekten o anda hiçbirşeyin eksikliğini hissetmedim.Ne istanbul'dan ne de Ankara'dan keşke yanımda şu da olsaydı dediğim bir insan yoktu :) kızmayın hemen ama ..Gercekten grup olduk,herkes birşeyler anlattı ,hatta hiç konuşmayanlarımız bile dert yandı.Orada oturup kiritikler yapmak,akıl danışmak ,tamam biraz alkolün etkisiyle gelecek planları yapmak o kadar tatlıydı ki ,ben içinde bulunduğumuz o tatlı uyuşukluktan hiç çıkmak istemedim ..Eee alkol girer de itiraflar gelmez mi : Meğer stüdyoda en çok hata yaptığını zanneden ben değilmişim,herkes kendisi yanlış çaldığı için diğerlerinin yanlış çaldığını düşünüyormuş ve meğer herkes içten içe "ya bizimkiler ne kadar iyi çalıyor" diyormuş da kendisini küçümsüyormuş bir tek.Ben övgüler aldım kabullenmedim,deniz 'i övdük hayır siz benden daha iyisiniz dedi.Metin zaten benim burda ne işim var bunlar benden daha yetenekli diye saçma bir düşünceye takılmış onu ikna etmeye çalıştık.Yahu biz ne mütevazi adamlarmışız ve ne kadar umursamazmışız.Artık her stüdyodan sonra yeni kadromuzla içiçez ,sizler de davetlisiniz :)

11 Mart 2007 Pazar

öfke harbi

evet gördüler kızgın beni gördüler su anda saat 06:48 evet sabah 06:48 ve mart ayının 11 i.Bütün gece boyunca onlarla beraberdim. Saat 10 da oyun oynamaya başladık ve yaklaşık 30 dakika önce oyun bitti gayet de eğlenceliydi.önce pokerle başlayan oyun sonra batakla devam etti.oyun bittiğinde sadece odamda tek başıma kalmak istiyodum. Gayet güzellikle diğer odada yatmasını rica ettim ve kabul etti.Sonra ben tuvalete gittiğimde işler değişti nedense kendini odama kitledi.Ben burda yatcam dedi..öylece bekledim.odamdan bilgisayarımdan uzak olmayı kabul etmiştim.Eğer güzellikler
rica etse belki de diğer odada ben yatardım.Sorun değil zaten dün gece salonda yatmıştım,tek kişilik koltukta uyumuştum ve her yerim ağrıyordu,doğru hatırlıyorsam geçen gece de salonda yatmıştım.Evet odamın rahatını(yatağımda yatıp şu anda abidik gubidik düşünenelr ! düşünmeyin wilcommen sie zu meinem bett) ,istanbul da bile aradığım çift kişlik yatak konforunu özledim.çift kişilik yatağımı kimseyle paylaşmam.demiştim,rica etmiştim..önce kitledi odayı , sonra balkondan girmeye çalıştım balkonu da kitledi.sonra bagetleri kapı aralığından fırlattı.Ne anlamı var kapı aralığından baget fırlatmanın ? belki saçma bi açıklama ama ben bagetlerime ve bana özel olan eşyalarıma kimsenin dokunmasını istemem.bugüne kadar size laf etmediysem bilin ki size değer verdiğimden.Ama şu anda çok rahatsız oldum.kapı aralığından fırlayan bagetler ,kendi odama benim dünyama ,geceleri saatlerce hayal kurduğum yere giremiyordum.Orası diğer birkaç parça gibi benim hayata tutumma yerim,bana daha cok saygı göstermelisiniz kısaca.kendi in'ime girebilmeyim izin istemeden.sonuç ne oldu.Ben bi sinir krizi geçirdim ! önce o herkesin bilgisayar dediği telefonu fırlattım sanırım şu anda bozuk ya da kırık.Çünkü kapımdan seken telefon çama carptı.Sonra kapımı kırdım..kapı açıldı ,odama girdim ve dışarı kovdum,hem de hakaret ederek..istermiydim ? istemezdim. pişmanmıyım değilim.Üzgün müyüm evet üzgünüm.çünkü yapmak istemezdim ama öyle oldu işte su an odamdayım ve burda olmak beni rahatlatıyor.Beni tanımaya calışanlar ya da tanıdığını zannedip aslında tanımayanlar benim bu sinir patlamalarımı çok iyi bilirler.Ama herkes kaldıramaz bunu.2 yıılık hayat arkadaşımı bu yüzden kaybettim ,kontrol edemediğim anlık sinir patlamalarımın yüzünden.Ama onun hayatımdan tamamen çıkması bana bu kötü yünle yaşamayı öğretmişti.Artık sinir patlamasını yerine ağlıyordum.En çok kimin yanında ağladım.Hala ona ne kadar değer verdiğimi bilmeyen başka bir insanı yanında ama o kaldıramadı sanırım küçümsedi beni..Burak ve şafak kaldırdı,ibrahim'i nerdeyse dövecektim ki haksızdım,sonra özür dilemeye gittim ve işte aradığım cevabı buldum : abi sen böyle bir adamsın ,ben senin o kötü yanını biliyorum kafanı takma.Şimdi ben bu insanları nasıl diğerlerinden üstün tutmayacağım ? başa bir konuya girer gibi oldum dönüyorum geri
.Neyse umarım bir sorun yaşamayız da kaldığımız yerden devam ederiz.Şu anda yatağımda yaziyorum.Sakinim elim ayağım titremiyor.Telefonuma da baktım kalem yamulmuş sadece.Ama telefonun kalemini de elimle düzelttim içinde çelikbir tel varmış meğer..
işte benim anlık öfke krizlerrim,ama arkasından gelen üzüntüyle kısa sürede sakinleşiyorum..Beni tanımayanlara not: bir kedi olduğumu iddia eden onca insana ,ben aslında bir çoğunuzdan daha asabiyim açaba doktoramı gitsem ? ilaç milaç ?

8 Mart 2007 Perşembe

Kulağımda bir ses, ağzımda bir tat olarak kalanlara



Nasıl işler bu hale geldi hiç anlamadım. Bazı konular nasıl da kontrolümüz dışında gelişiyormuş. Bir anlık sinir sebebiyle ve tüm o iletişim imkânlarını kullanmayışımızın sonucunda artık yok(um)sunuz. Tüm geçmişimiz ve güzel anılarımız nasıl da yok oldu. Sizi bilmiyorum ama ben üzgünüm. Geçe ter içinde uyanıyorum, çoğu sabah güne kötü başlıyorum gördüğüm rüyalardan dolayı ve bunun tek sebebi gene bizleriz. Tüm geçmiş yok oldu, tüm o anılar, yüzümüzde tebessüm oluşturan tatlı resimler yok artık. Sadece hatırladıklarımız var. Eskiden hatırlayarak gülerken, sizi bilerek, size güvenerek yaşarken; bir aralar sizi hatırlamak istemedim. Hatırlasaydım acım büyüyecekti. Yetemeyecektim kendime. Önce kendime yetmeyi öğrenmeliydim. Kızacaktım sürekli sizin sesinizi duyduğumda. Kızmak zorundaydım da. Yoksa yokluğunuzun acısı daha derinlere inecekti. Artık kızamıyorum, yolda yürürken bir bankamatik, bir gazete, bir dergi, bir barda sizi andıran bir yüz, bilgisayarımdan silemediğim fotoğraflarınız hep sizi hatırlatıyor. Müzik dinleyemiyorum. Her şarkı ama her şarkı beni size götürüyor. Belki de gitmek istediğim için size. Artık size ulaşmanın tek yolu onlar.

Ama ulaşamıyorum. Cümlelerim kopuk olacak aradığımda, sesinizde bendeki heyecan olmayacak hatta belki telefonu mu bile açmayacaksınız. Mail atsam yargılanacağım, anlaşılamayacağım çünkü anlamadınız beni. Anlasaydınız hatta dinleseydiniz böyle olmazdı. Dinleyenleriniz olmadı mı? Bir taneniz dinledi sadece biriniz, o da ne yaptıysa haklıydı ama o da anlayamadı tam olarak, benim zamanında beslediğim korkular onun oldu. Tüm uğraşlarıma rağmen kulak asmadı bana çünkü benim düştüğüm duruma düşmekten korktu, umarım düşmemiştir. Düştüğünden eminim ama yıpranmamasını ummaktan başka çare yok. Sadece haberlerini duyabiliyorum buradan.Peki, neyin üzerimize kurmuşuz biz her şeyimizi?

Hani önemli olan bir araya geldiğimizde kaldığımız yerden devam etmekti. Evet, edebilirdik ama etmek istemediniz. Ben konuşmaya, göz bebeklerinizin içine bakmaya çalıştıkça siz kaçırdınız gözlerinizi. Ben size anlatırken yaşadıklarımı bıraktığım yerden siz bana anlatamadınız. Ben duydum sesinizi ama siz başkalarına bakarak anlattınız. Niye bakamıyordunuz bilmem, haksız olduğunuzu düşündüğünüzden mi yoksa suratımı görmek bile istemediğinizden mi? Cevabı siz bile bilmiyorsunuz. Peki, niye dinlemediniz beni. Bir de benden dinleseydiniz tüm o olan biteni. Her birimiz diğerimizi el üstünde tutuyorduk, haksız olduğumuzu bilmemize rağmen savunmuştuk birbirimizi. Ama konu bizlerin arasında olunca hislerinizle hareket ettiniz. Yaptığınız hatayla tüm üstünlüğünüzü kaybettiniz. Ben nasıl vazgeçtiysem siz de vazgeçtiniz. Artık hepimiz en aşağıdayız, en çok hak ettiğimiz yerde.

Hani ben asla gitmemeliydim ne olursa olsun yanında olmalıydım, senin sen gibi bir tek anlayan ben vardım ve daha neler neler… Bunlar anlık hislerle söylenmiş sözler değildi, bildiğin(m) gibi bunlar gerçekti. Gerçek dostluktu silinip atılmaması gereken. Destek olmuştuk birbirimize, hiçbir konuda fikir ayrılılığı yaşamamıştık. Eğer inkâr edersen yanılırsın. Ama gurur her şeyin önüne geçti. Kaybedileceklerin arasından bir seçim yapıldı ve kısa bir anın mutluluğu, upuzun bir geçmişe kesildi. İkimizde hak ettik bunu, eğer yanılmıyorsam, eğer değişmediysek, bir şeyler eksik ve bu eksik taraflarca hissediliyor. Dönüş çok zor, yılların geçmesi lazım gibime geliyor. Hatta unutulmadan yıllar geçse bile bir sonuç geçmez elimize.

Bizlerin değişmesi lazım, önyargılarımızdan kurtulmalıyız. Eleştirildiğimizde sinirlenmemeli, açıkça konuşabilmeli, çekip gitmemeli, inanmalıyız. Kaçınız benim kadar düşünüyor? En fazla iki. Keşke yanılsam. Sanırım burada olmaktan kaynaklanıyor bu kadar düşün
mem, bu kadar kafa yormam, sürekli kendimle hesaplaşmaya çalışmam. Ama siz birbirinizle eğlenirken, muhtemelen bıraktığınızı bulurken ben her şeyin bu kadar değişmiş olmasından korkuyorum. Tutunamıyorum. Tutunduğunu zannetmek önemli değil bilinçaltı devreye girdiğinde salt gerçekle yüzleşiyorum. Size göre yüzsüzlük yapıyor olabilirim ama olan biten her şey yanlış, ama hata yapan belli değil. Kendi sorumluluktan kurtulmak için başkalarını suçlamak ne kadar kolay. Yüzleşmekten kaçınmak ne kadar sık tercih edilen bir şey.

Hepinizi çok özledim

Beyond he horizon of the place we lived when we were young
In a world og magnets and miracles,
Our thoughts strayed constandly and without boundary

Somewhere like a scene from a memory
There’s a picture worth a thousand words

TSOD


Hep dostlarla bir hesaplaşma içine giriyorsunuz..İnsanları olduğu gibi değil ,sizin onları görmek istediğiniz gibi görüyorsunuz.Sonra yapamayacakları şeyleri yapmalarını bekliyorsunuz.Siz üzülünce üzülmelerini ,siz zıplayınca zıplamalarını ,her an orda olmalarını istiyorsunuz.Dost sizin gölgeniz değil ki..Onun kendi zevkleri tercihleri yok mu ?Seni etkileyen heyecanlandıran ,mutlu eden bir olayın onda yarattığı etki o kadar da büyük olmamalı belki de ..Belki senin için orada bulunması ya da kendi isteğiyle geldiyse bile,o senin mutlu anını senle paylaşması yetmez mi ? Dostlar ama hep dostlardır..En sevdiğimiZ insanlardır ama en çok onları yargılarız ..Onlara kıyak geçmeyiz..Hiçbir şekilde önemssenmeyen insanların düşünceleri bizi yormaz da dostun bir eleştirisine takılıp kalırız.Böylece sokakdaki adam torpillenir.Niye? Seni eleştiriyor,sana yanlışını söylüyor daha ne istiyorsun .arkandan vursa daha mı iyi dostun ? Bir de klasik tutum vardır : En yakın olduğun dostlarında kazık yediğinde diğer insanlara tavır alınır.Kimseye dert anlatırmaz ,kendi kabuğuna cekilinir.Sonra eski dostlar özlenir ,o kırgınlık hayatına yansır.Ben bir daha dost istemiyorum diye tavır takınılır ..Kimse beni şemşettin kadar anlamıyor dersin..Sen kimseye ona yakın olmak istediğin kadar yakın olmaya çalıştın mı ? bu ne şemsettinin suçu ne de diğer insanların.bir dost olarak kabul edemediğin insanlardan vazgeçmiyeceksin..Bir kere sorun yaşadın mı devam edeceksin.hep arayacaksın.Çok şey beklemeyeceksin çok güvenmeyeceksin.Cok güvenilmeyeceksin ki ne sen ne sana dost diyen üzülsün..Bir sürü dostun olacak..Bira dostun bile olacak..Onunla sadece bira içeceksin ,alkol geyiği yapacaksın ama bu insan arkadasın olmıyacak dostun olacak..O insanı kendi sınırları içerisinde değerlendireceksin.Arkadaş mı kim ? arkadaş ders aranda kantinde denk gelip oturduğun insan olacak..Otobüste giderken konustuştuğun kişi olacak..Eğer sen derdini açmadığın ya da üzüntünde onu paylaşmadığın insanlara dost diye bakmıyorsan yanılıyorsun..Boş zamanlarında düzenli olarak vakit geçirdiğin insan dostundur..canın sıkıldıığında yanında zevk aldığın insan dostundur..Senle hiç yakın olmasa bile senin için iyilik yapmaya çalışan insan seni sevendir o insan dostun olmalıdır..Eğer böyle değilse ,dostluğun tanımı değişmeli..Bunlar saçma mı geldi ? Niye ? Çünkü ben söyledim de ondan..Bunları bir sosyolog ya da hede böde uzmanı söylese durup düşünürdün ama değil mi acaba adam haklı mı diye..Not : bu yazıyı daha geliştircem editlicem..tez imin konusu yapcam

7 Mart 2007 Çarşamba

Hayalin bir ucu ...,hayalcinin iki ucu...


Herkes hayal kurar diye konuşmuştuk en son,gayet normal karşılamıştık hayal kurmamızı.Ama ben hayal dünyamın bu kadar geniş olduğunu bilmiyordum.Aslnda genişlikle de alakası yok pek.Şimdi imkansız şeyleri hayal etsem,onları düşlesem ,evet istediğim kadar düşünebilirim.Ya da yeni birşeyler yaratacaksam hayal kurmakta sınır olmamamlı.Ama konu eğer gerçek dünyayla ilgili hayallere geliyorsa işte o zaman dikkat etmem gerektiğini anladım.Sabahın 6sında kalkıp bir saat bıyunca yatakta hayal kuruyorsam,üstelik bunlar geleceğim hayalleriyse ve çooook yükseklerden geçiyorsa,ya da ne bilim hiç bağlantısı olmayan iki öğeyi bir araya getirmeyi başarıyorsam- ki başardım ve noluyo ya dedim - sanırım biraz gerçek dünyaya dönmeliyim.Sanırım beni de bazen bu kadar umarsamaz,bazen bu kadar ümitsiz yapan yine hayallerim.Onlarla o kadar mutlu oluyorum ki ,şu anımı umursamıyorum bile.Ama bir de özgüvenimin eseri hayayllerim yaşanan gerçekle tanjant noktası kadar bile münasebete giremiyince ,işte o zaman odamda oturup tavandaki örümcek ağını izleyerek falan zaman geçiriyorum..Keşke asla olmıyacak dediğim düşler gerçek olsa da ,ben yanılsam ...

24 Şubat 2007 Cumartesi

Önüm Arkam Sağım Solum Ebe,Hede,Böde

....sobelenmişim, en salak anılarımı anlatayım.Daha salakları yok mu ? Şaka mısınız var tabi var tabi.Ama onlar yüzyüze,o gülen gözlerin altında yatan düşünceleri anlamaya çalışmak istiyorum

PULSE 1

1 ) Efendim benim müzik zevkim yakın çevremin ve role-modellerimin etkisiyle ben 3 yaşındayken oluşmaya başladı. Böle Grup elemanların hayatı, anıları falan çok ilgimi çekerdi o yüzden müziğe ve müzikle ilgili olan her şeye para vermekten geri kalmazdım. Neticede ben bir gün dershaneden çıktım. Saat 17.30 ila 18.00 gibi bir şeylerdi. Hava da yağmurlu. Ben o zamanlar da çok severdim yürümeyi falan. Dedim bir Carousel’e gideyim( Bilmeyene not: İstanbul Bakirköy’de alışveriş merkezi).Sonra orda megavizyona gittim. Raflar arasında gezinirken Pink Floyd Pulse albümünün kasetini buldum. O zamanlar cd o kadar yaygın değildi. Her evde Bilgisayar yoktu. Gençler bilmez. Hatta şimdiki kadar çok yabancı albüm de bulunmazdı. Baktım etikette 250.000Tl yazıyor. Ama Çift kaset. Böle özel kutuda şatafatlı bir şey. Al benisi çok. Gittim kasaya adam benden 8.250.000tl istemez mi! Zaten tahmin etmiştim ama şimdi yapacağım çakallıktan belki yırtarım falan diye düşünmüştüm. Adamlara yavşandım: Ama etikette 250 bin yazıyor, siz benden nasıl bu parayı istersiniz ben üstünde yazan ücreti öderim. Cevap belli tabe o zaman almayın albümü kasadan bu fiyatla satış yapamam dedi. Bir dakika dedim cebime baktım tam 8.250.000 TL param var. İyi dedim alıyorum.

Aldım albümü açtım orda inceledim hemen çünkü yolda giderken incelersem ıslanır içindeki kitapçık. Ee minibüse de binemem ki minibüste inceleyim. Niye mi? Çünkü tüm paramı haftalığımı bile oraya vermişim. Yani o zaman minibüs 150–200 bin falandı o kadar param bile yok. Düşündüm minibüsçüye anlatsam böle böle diye. Adamlar orda beni ^3 kişi harcarlar yane. Yürüdüm, sırılsıklam eve gittim. Cep telefonu yok annemde merak etmiş. O zamanki hızımla 45 dakika falan sürüyor bizim evden Bakırköy ne de olsa. Anneme de söyleyemedim tüm paramı verdim diye, mahveder beni maazallah. O zamanlar ekonomik durumda kötü falan filan işte, Bir de annem hala kızar bana. O ıvır zıvıra para veriyorum diye. Gün nasıl mı bitti? O gece ben o albümü baştan sona 3 – 4 kez dinledim. Sabah okul var kalkamadım tesadüf annemde kalkamamış, geç kaldım yane. Ama gitmek zorundayım çünkü Vatandaşlık ve İnsan Hakları sınavım var. Ama ben son güne bıraktığım sınava hala en sevdiğim albüm olan PULSE için çalışmadım. Ve hayatımdaki ilk birimi o gün aldım. Pişman mıyım? Hayır! Çok mutluyum yazarken bile tebessüm ettiren bir anı iyi ki almışım. Pink Floyd’a helal olsun. Şu anki durum ne peki? Efendim, bende Pulse’ın hem kaseti, hem Cd’si hem VCD’si, Hem VHS’si, hem Dvd’si, Hem küçük tanıtım posteri, hem de büyük tanıtım posteri var(ki bu son iki posteri resmen dilendim).Onları da sonra anlatırım. Bende bu albümle ilgili anı çok.

2 ) Şimdi ben ilkokuldayım (Mahmut Ersan hocamı da anayım severdim kendisini bayağı)ama 2. ya da 3. sınıftayım. Benim o zaman da tıpkı şimdiki gibi hep çişim--bu arada yazdığım program çiş’e argo ya da kaba sözcük diye uyarı yaptı. Sayın okuyucu o Sıvı İdrar olacak-- gelir söylemesi ayıp. Gene geldi ama dersin ortasındayız,gittim izin istedim.Vermedi adam ,hocam çok var gerçekten diyorum olmaz otur son dersteyiz evde gidersin diyor.Evde gidebilecek olsam şimdi niye isteyim izini.Oturdum öle malak gibi.Tuttum tuttum derken son 5 dakikada baktım tutamıyorum.. Ooo olay kontrolümden çıktı ama.Sonra tekrar tutabilmeye başladım.Birde utandım kimse görmesin diye şekilden şekle giriyorum kitap defter kapatıyor görüntüyü de ayağa kalkınca ne olacak.Utancımdan okul tuvaletine de gidemedim.Evle okulun bahçesi bitişikti.Dedim eve gidiyim bari,ama eve kadar koştum Koşarken biraz daha kaçtı neticede yaptım rahatladım.Ama şu adı Mahmut olan her hoca kıl mı acaba düşünmüyorum da değil yıllardır Haha.Yakmıştın beni Mahmut Hoca.

3 ) Lise 3. sınıftayım ama Lise son değilim. Ne garip değil mi? Neyse beden dersi dersimiz. Hoca not verecek. Bende sinüzit var düz takla atamıyorum. Hoca dedi ters takla at. İyi atayım dedim. Tam atacağım pat diye düştüm, boynum kırılıyordu neredeyse; adam baktı oğlum bari düz takla at dedi. “Hocam atamam bende sinüzit var” diyorum, yok! Hemen atarsam ağrı yapmazmış. Onu da denedim ama bu sefer sol omzumun üstüne düştüm, gözlerim böle kan çanağı gibi ama ağrıdan. O zamanlar 1000mglik antibiyotik kullanıyorum sinüzit için. Adam anladı en sonunda dedi “Oğlum, Emre, sen uygun adım yürü kıt’a yürüyüşünden sana not vereyim. Tamam dedim eyvallah. Ben yürürken sen tut “Yürüyüş kararı sayılacak say!” de. Saydım. O yetmedi Okul Marşı söylenecek söyle! Bilmiyorum ki o zamanlar söyleyeyim. Desem bilmiyorum döver yane o kadar üstüne gitmişim. Duymazlıktan geldim hala 1, 2, 3, 4, sayıyorum ben. Tekrarladı komutu, uymadım ben! Bir daha tekrarladı gene yapmadım. DUR! Diye bağırdı ve yanına çağırdı.
-oğlum duymuyor musun beni sen?
- Duyuyorum hocam
- Niye uymuyorsun çocuğum
- ıkk,hede ,böde ,işte şey
- Cevap versene oğlum
- Ya hocam okuyamam marşı
- Hayda o niye
- Hocam benim medeni cesaretim yok ya!
- O ne oğlum?
- Hocam utanırım işte okuyamam
- E varmış işte cesaretin?
- Nasıl yani hocam?
- Herkesin içinde söylüyorsun zaafını, eksiğini, utancını. Bu büyük bir şey cesaret ister
- (içimden) La de Bi git
- Sen basketboldan not al
- (içimden) Ee iyimiş

Bir turnikeye girdim, sonra sol turnikeye girdim. Sonra da bir üçlük denedim çemberden döndü. Ya 3 almıştım ya da 4. Notlarla aram iyi değildir. Yakınımdakiler bilir. Kaç aldığımı hatırlamam.

23 Şubat 2007 Cuma



Sağda solda o kadar gezince insan doğal olarak birçok tuvaleti kullanmak zorunda kalıyor. Ben artık farklı tuvaletleri tanıyor, kafasında “en güzel lavaboda bizim hasan âligillerde” derken “ama en şık ayna da Fıdık Şükriyelerden Ayşe kızlarınki” diyebiliyorum artık . Aslında şöyle bir bakınca tuvalet bizim en iyi dostlarımızdan biri. Sabah uyanır uyanmaz çoğu zaman ilk onun evini ziyaret ederiz. Ama tuvaletin misafiri olarak bulduğumuzu değil umduğumuzu kullanırız. Kimi zaman sıcak kimi zaman soğuk suyu alırız ondan. Gün içinde de sıklıkla ziyaret ederiz ve hiç çekinmeyiz ondan. Duşta bağara bağara şarkı söyleriz, aynada farklı saç şekilleri deneriz. Garip garip aynada kendimizle konuşuruz falan filan. Şimdi tuvalet, banyo, lavabo her neyse onlar, orada bir klozet var ki bu bizim bütün pisliğimi kimseye göstermeden, söylemeden örtbas eder. Orda o kadar özgürsünüzdür ki saatlerce oturup sigara içebilir, gazete ya da dergi okuyabilirsiniz öylecene hareketsizce. Ama burada şu tespitimi aktarmak istiyorum: Insanın kendi evinindeki tuvaleti gibisi yok. Diğer tuvaletler(burada kasıt klozet kapağı) böyle daracık soğuk. O Size yabancı, Siz ona. Orada rahat etmek imkânsız. Kimi tuvaletler de(burada kasıt banyonun kendisi) sessiz, gizemli. Sabun nerde, bu havlu acaba ayak havlusu mu? El havlusu nerde? Acaba yeşil sabunu kullansam Annesinin cilt sabununu mu kullanmış olurum? Hımm şu sarı sabun muzlu galiba ne güzel kokuyordur! Ama daha hiç kullanmamışlar kullansam mı acaba .Hain tuvaletlerse(burada kasıt bizzat banyo kavramı ve bizzat küvet) tertemiz. Böyle orada duş alınca arkanızdan bütün kirliliğinizi saçınızı, sabun artıklarını temizleyip her yeri yine kupkuru ve tertemiz bırakmak zorundasınızdır. Tabi bu Vileda- , Marc- ya da Cif-adam rolü sizi kirletir yenden. Gir bir daha duş al. Ha diğer konu da tuvaleti kullanma süresi! Ya ben orda o kadar mutluyum ki hep gülüyorum, temizleniyorum, sanki göreceğim insanlar beni daha önce hiç görmemiş zannedecek kadar değiştiğimi hissediyorum. O yüzden bıraksalar içerde bir saati aşkın süre kalırım( kalmışlığım var iddiaya girmeyelim) sonra ne mi oluyor? Çıkınca herkes ya dalga geçiyor ya da anlam veremiyor, böyle meraklı meraklı bakıyor. Abi napıyorsun orda diye? Kolay! Al müziğini gir içeri sıcak-soğuk fark etmez suyun altında otur. Ama yabancı tuvalette yok işte o özgürlüğün. Başkasını tuvaletinde dilini bilmediğiniz bir ülkedesiniz. Âdetini bilmediğiniz bir kültürdesiniz. O tuvaletler kötü yerler. Biz oraları sevmiyoruz, Biz oralardan nefret ediyoruz. Biz kendi tuvaletimizi seviyoruz, evet o bizim, o bizim değil mi, Evet o benim benim tuvaletim.

VaLhaLLa

Akşam eve geldiğimde her şey çok güzeldi,bütün gün çok eski bir dostumla laflamış ve eve gülücüklerle gelmiştim.Önce anneme bağırdım arka arkaya 3 kere aynı soruyu sordu diye..Ne yapsın çok şaşırmış olmalı ya da verememiş dikkatini bana işte.Sonra babamın ilgisi ve bana yaklaşım stili bunalttı beni.O kadar alışmışım ki kendi başıma olmaya ,benim hakkımda tek bir soru sormalarına bile katlanamıyorum.Planlarım kafamda yaptıklarım ve konuştuklarım aklımda,o ana ait olan diğer öğeler de beynimde çözülüyor işte.Ama onlar bakamıyor ki benim dünyama benim gözlerimden.Çözmeye çalışıyorlar beni.Yakınlaşmaya çalışıyorlar çocuklarına.Peki ben ne olacağım ilerde?Nelere sahip olacağım?Ya benim karşımdakiler de bana ,benim diğerlerine davrandığım gibi davranırsa? Bilmiyorum! Sonra dedemle göz göze geldiğimizi ve bakışlarımdan nasıl rahatsız olduğunu anladım da orda durmanım yanlış olduğuna karar verdim. Odama gittiğimde uzadım yatağıma düşünmeye başladım ve dayanamadım, madem öyle yazayım dedim.

İşte düşüncelerim:

1 ) Yaratan ulu bir güç yok, bizi idare eden ya da bizi yaratan hiçbir varlık yok Eğer olsaydı hayatımda her şey daha mükemmel olurdu

2 )Bizi yaratan bir ilahi otorite yoksa nasıl geldik. Evrim teorisi dahil diğer birkaç teoriyi çökerten okuduğum o kitaplar ne o zaman?

3 ) Tüm bu belirsizliğe rağmen insanlar neden hala direniyor yaşamak için. Onu yenemeyeceklerini bilseler de, bazen hiç kazanamayacaklarını anlasalar da o karanlık ve nemli çukura gireceklerini bile bile tüm bu didinme niye?

4 ) Madem son belli insanlar neden hayatlarını daha eğlenceli hale getirmiyor? Neden ben çok konuşmak istediğim eski arkadaşlarımla konuşamıyorum ( annemle yeniden kavga ettim bu arada şu anda) ya da annem tüm bu saçma uğraş içinde bu sıradanlıktan sıkılmıyor mu? İşe git, eve gel, bulaşık yıka, evi temizle, çay iç aynı masada aynı sandalyede aynı bardakta aynı kanal açıkken her gece? Niye uğraşıyor ki ne geçecek eline en sonunda? İdeali ne? Onun hayatı niye bu kadar basit? Tüm bu koşuşturmaca ne için kim için?

5 ) Eğer tüm uğraşı benim içinse bana dediği gibi, ben ne yaptım da hak ettim bunu? Beni dünyaya getiren onlar bana sormadılar doğmak ister misin diye? Ağlayarak doğmuşum herhalde gülerek öleceğim..Benim başarımla mutlu olup daha iyi yerlere gelmemi istiyorsa o niye? Benim başarılarımla neden mutlu oluyor? Onlar benim başarılarım değil mi? Ya da neden bana bakmak zorunda neden bana para yollamak zorunda? Beni doğurduğu için mi? Peki o zaman diğer çocukları doğurup onlarla ilgilenmeyenler aileler ne olacak? Ya da benim annemden daha zor hayat şartlarında yaşayan insanların annelerini niye hiç düşünmüyorum, niye onlar için üzülmüyorum hiç? Neden kimilerini sırf ailelerinin mutluluğu için kendi tercihlerinden vazgeçiyor diğer tarafta aileler çocukları için kendi ideallerinden vazgeçerken.

6 ) Şimdi benim idealim ne? Yok. Bir çocuk büyütmek mi? Ya o da benim gibi hissederse ya o da üzülürse ailesini yaşattıkları ve yaşatamadıkları için. Ya ailesi de üzülürse ona yaşattıkları için. O zaman çocuk sahibi olmak ideal değilse ideal ne olmalı. Bir amaç bulunmazsa hayat yaşanmaz ki. Hedef belirlemek lazım. Acaba hedef cennete gitmek mi? Gerçekten onun için mi yollandık buraya? Yani düzenli ibadet ve her zaman iyilik, Tanrı korkusu cennetin kapısını mı açacak bana? Tamam yeni idealim cennete gitmek, ibadet etmek. Ama kime niye neden? Olmadığına inandığım güç uğruna hiç görmediğim bir yere gitmek için mi? Bu 10 gün hiç konuşmazsan sana Ferrari veririm demek gibi bir şey değil ki? O zaman ben hiç görmediğim ama hep okuduğum başka bir kavram olan Valhalla ya gitmeye çalışıyım mı?

Senler Ve SİZLER

Herkesin biri seçimi vardır değil mi ? Öne geçen tercihler herhangi bir yöne gitmemizi sağlar bir çok ihtimal arasından..İşte İngilizce de karışıklık yaratan you (sen) ve You (siz) kavramı kafama takıldı , hatta bugünkü İst yolculuğumdan sonra sorun oldu benim için.Önce her şey genelde siz ile başlar..Sonra bir iki muhabbetten sonra sen e kayar akış bir bakmışsın senden öte bir sen olmuş karşındaki..Bir de bundan daha fazla cüretkar olanlar var : saygıdan bi haber olan insanlıktan nasiplenmemiş olanlar.Yolda soru sorarken falan sen diye muhabbete yanlayan dodosh insanlık.

Eskiden yani ben baya baya küçükken yemekçiden yemek isterdim de adam adresi aldıktan sonra “ tamam hanımefendi birazdan elinizde olur” derdi. Tamam, daha ergen değildim ama sesimde o kadar ince değildir herhalde ne bilim defolu olarak merhaba dememişimdir herhalde bu dünyaya. Baymayan Bayan Emre olarak. Bende telefonu kaparken “ha bir de bir şey daha var ben erkeğim “ diyerek kendimce savunmamı yapıp mutlu olurdum. Ama artık o kadar bile savunamıyorum kendimi. Sen deyince istemediğim birisi, ona “Level atlama kardeşim ben hala Siz’im” diyemiyorum. Mesela telefonda taksiciler bazen siz diyor ama bugün “tamam canım geliyor” dedi J Oha be! Tamam bende yemeği ocağa koydumdu zaten..Adam çok mutluydu herhal normalde yapmazlar pek öle keratalar ama ne bilim işte öle bugün siz sen oluvermek istemiş demek ki...

Sonra otobüste 2 mal oturdu yanıma ama ciddi mal bunlar.Bütün yol boyunca ,evet hatta Bolu Dağ’ını o kar yağışı altında tırmanırken bile cep telefonlarını açık tuttular hatta konuştular bile! Eğer inanmıyorsanız mal olduklarına ait iki örnek daha vereyim: 1) bu salaklar tam servis başlayacağı sırada telefonlarını açtılar. Oysa otobüsteki havayı biraz koklasalardı servisin başlayacağını muavinin hazırlığından ve yemek kokusundan anlar ve biraz bekleyebilirlerdi. Neticede muavin bunları yakaladı ve bunlar sadece güldüler iki kokoş çünkü telefon açılırken connecting people melodisini çaldı ve bütün otobüs bunu duydu ama sadece birkaç kişi nerden geldiğini anladı. 2) Bu güzel giyimli derin dekolteli çirkin yol arkadaşlarım İstanbul’da pek yer bilmiyorlar. Ancak muavinle konuşurken Esenlerde ineceklerini anladım.Efendim bunlar esenler daha 1.5 saat yol varken inmeye kalktı ben de o sırada sigara molası vermek için otobüsten iniyordum ve dedim ki : “Siz burada değil esenler de inmeyecek misiniz daha 1.5 saat yolunuz var .”O sırada okuduğum kitap sehpamın üstünde montum koltukta ve bilgisayarım yerde ve bu salaklardan bana yakın olup daha az çirkin ama daha salak olanı :Kitabınızı unuttunuz dedi.Ben zaten laf sokmaya geçerli bi bahane arıyordum: O zaman laptopumla montumu da unutacak kadar mı salağım yoksa kitabı görüp diğer eşyaları görsem de durumu anlamayacak kadar mı dedim.Höö diye kaldı..Ya aslında uzun lafın kısası ben bu kadınlara uyuz oldum o yüzden bu kadar uğraşmak için fırsat kolladım.İşleri ,uğraşları ne olursa olsun nerde nasıl davranacaklarını bilmeyi bırak,otobüste telefon kapatma kuralını bile hiçe sayan ve yol boyunca yaptıkları dedikodular ve gereksiz vıdı vıdılarla dikkatimi dağıtıp ,kendileri gibi olan insanlara karşı önyargı beslememe sebep oldular .Bu örneklerden sonra tekrar konuya gireyim.Ben bu 2 hanım kızımla muhabbet edince bunlar benden önce okuduğum kitabı istedi ”kitabına bakabilir miyim diye” sonra da ben sakız çiğnerken “bana da verir misin “dedi.ciddiyim .Yani kimi insanlarla tek cümlelik bir konuşma yapmak SİZİ sen yapıyor.Keşke insanlar nerde samimiyet kurup nerede resmi olmaları gerektiğini daha doğru şekilde anlasalar hatta bana da anlatsalar da ben de başka insanlardan aynı eleştiriyi almasam.

11 Ocak 2007 Perşembe

hayat bizden kaç milyon ışık yılı uzakta?

Sende aynı benim gibisin. Bırakıp gitmek istiyorsun her şeyi. Sıkkın bıkkın ümitsiz amaçsız bir koşuşturmacanın içinde. Yanındayken söylemedim bunları çünkü yalan söyleyeceğimi düşünebilirsin evet cevabını vermeni istediğim için. Ama senle konuşmak o kadar zevkli ki. Tam olarak aynı noktalarda kesişmese de düşüncelerimiz çıkış noktaları aynı. Aslında şu anda tamamen farklı birisiyle karşı karşıyayım. Herkes uğraşarak başarmaya çalışırken sen değişerek başarmayı deniyorsun. Ama ikimizde daha başaramadık. Seni tanıyınca yazasım geldi yoksa asla yazmazdım herhalde. Çünkü gelecek tepkiler hep aynı ama tek başıma değilmişim ve ilk defa benim gibi birisini tanıyorum. Ya da tanıdığımı fak ediyorum. Evet, vakit boşa gidiyor. Hiçbir şey yapmadan öylece akıp gitmesi izliyoruz. Hala bir amaç bulmaktan aciziz ve bizim gibi o kadar insan var ki etrafta. Onların tek farkı ya bu durumların farkında değiller ya da bunlarla yaşamayı başarabilirken biz başaramıyoruz. Mühendislik eğitimi kadar boş ve gereksiz bir başka alan daha yoktur herhalde. Ne hayatı öğretiyor ne de hayatta kullanabileceğimiz bilgiler veriyor. Gelecek kaygımın beni buralara kadar getirdiğine inanamıyorum. Derslere gitmek istemiyorum. Dersleri dinlemek istemiyorum, kafam hep başka yerlerde oluyor. Sonuç ise belli. Ve ailemi mutlu etmek uğruna kendim tamamen mutsuz olmayı seçiyorum. Yoruldum konuşmaktan, hiç konuşmadan öylece oturmak düşünmek okumak tanımak bilmek istiyorum. Tek istemediğim ise yorum yapmak, konu hakkında yeterli bilgiye sahip olmadan. Ki hiçbir zaman yorum yapamayacağım böyle düşünmeye devam edersem. Çünkü asla yeterli bilgiye sahip olduğumu düşünmeyeceğim.
Ama ne güzel olurdu geçim derdi olmasa, gerçekten teknolojiden uzak ama asla tamamen kopuk olmayan bir hayat sürsem. Tek işim müzik olsa mesela dağların arasındaki o arsa da bir ev olsa ve evde stüdyo..sabahtan akşama kadar egzersiz yapsam farklı teknikler denesem.Benim gibi düşünen hisseden insanlarla fikirlerimi geliştirsem.Sonra güzel bir yemek ve yanında şarap. Gece büyük ekranda sinema keyfi ..Sonra konuşsam konuşsam insanlarla.Hangi yıldızın kaç milyon ışık yılı uzakta olduğunu tartışsak.İsimlerini sayabilsek belki de o anda orda olmayan ama görüntüsü bize daha yeni ulaşan yıldızların.Sonra sigara .. Anılar ve Anılar liseden ve üniversiteden.Bilmediğim tanımadığım şey kalmasa.Hayat böyle geçip gitse..Sıkılır mıyım? Sıkılırsam çalışırım o koşuşturmacaya dahil olurum zamanında proje teslim etmeye çalışır.Bazen yöneten bazen yönetilen olurum ama asıl istediğim sakinlik ve kendime dönmem..Nasıl mı olur mu ? Olmaz çünkü asıl gerçek geliyor..Sıkı durun :para .Para olmadan gerçekleşemez bunlar.Paraya da bir kez kaptırırsam herhal bir daha bırakmam ucunu..Hayal kurmak ne güzel şey ..

Müzik sağlık için iyidir..

Müzik sağlık için iyi birşey tıpkı bira gibi."Beer is bread it's good for your health"gibi bir mantık var işte :))

Size de aynısı olmuyor mu? Tek bir parça sizi buralardan alıp eskiye, yaşanmışa götürüp o anı tekrar yaşatmıyor mu? Peki, bunu yapabilen yüzlerce şarkı yok mu? Kimi zaman müziğini anlamasak, enstrümanları seçemesek, ya da sözleri kavrayamasak bile bazen müzik etkiliyor, bazen sözler. Bir de yapılan müziğin sözlerle mükemmel uyumu var. Sanatçı hakkında biraz da bilgimiz varsa onun yerine koymaz mıyız kendimizi. Onla dost olmaz mıyız notalar üstünde sıçrarken? Hiç düşündünüz mü siz de benim gibi “ keşke bunu ben yapsaydım” ya da “acaba ben de bu kadar güzel eserler yaratabilecek miyim” diye? Biraz farklı olmak lazım. Farklı olduğunu zannetmek değil, gerçekten farklı olmak. Uzaklarda olmak, umursamamak, korkmamak, cesaret edebilmek, bıkmadan usanmadan denemek lazım. Azim gerekli. O zaman ister geçmişte olun ister gelecekte müziğiniz daima sizinle beraber gelecektir siz onu istemeseniz bile yanınızda. Nasıl imreniyorum onlara. Ve ne kadar teşekkür ediyorum şu anda onlara, çalan müzikle hem bana geçmişi hatırlatıp hem geleceği gösterdikleri için. Yüzümde kocaman gülücükler uyandırdıkları için, hiçbirinizin anlayamayacağı J
bu yazı onların anısına…

Pardon ! Ana Dilim Olur Musun ?

Gene çıldırdım bugün İngilizce finalinde.7 puanlık : acaba globalleşme ana dilleri yok eder mi etmez mi ?Evet eder.ne yapacağız peki 150 kelimede çözüm üretip globalleşmeyi mi durduracağız.kaç kişi biliyordur ne olduğunu globalleşmenin.bildiğini iddia eden ne kadarını biliyordur.ha yok etmez..ama niye etmez 150 kelimede mi açıklayacağız.Açıklayamayız ki ..imkansız ..ee o zaman 300 kelimede açıkla..açıkla açıkla da kompleksli hocalar limiti geçtin diye puan kırsın.aa alcam derken cc gelen dersten ff le kal sonra..yok not değil olay ,saçma olan bu soru,verilen sınır ve mantık..nasıl açıklayacaksın globalleşmenin ana dilleri yok etse bile ana dil kavramının zaten gereksiz olduğunu.Ben açıkladım hatta koskoca bir essay yazdım-3 sayfa J - büyüklük göreceli ne de olsa. Sonra ne oldu? feedback in üstünde kırmızı kırmızı kalemlerle sorular! Yok sen ırkçı mısın? Nerenle okudun güzeller güzelleri salatalıktan bozma entel’im benim.Ne de olsa hocasın her istediğini yazarsın..yazılana anlamak ya da anlamamak önemli değil ki.Evet ırkçıyım ama ırkçılığım milletlere karşı değil..dillere karşı hem de dünyadaki bütün dillere karşı..Var mı böyle bir ırkçılık? Evet ben hatta alfabe faşistiyim.Bütün harflere kılım.Şimdi asıl konu şu ana dil olayı: Abuk subuk binlerce dil var..karman çorman böyle.. kimilerini sadece 3 kişi konuşuyor hatta..Ama öbür taraftan bir dil var..onu herkes öğrenmeye çalışıyor..ticaret,eğitim,araştırmalar,bilimsel çalışmalar hatta şirketler arası yazışmalar o dil üstünden yapılıyor.O zaman niye herkes o dili kabul etmiyor.Niye diğer dilleri konuşuyoruz.Zaten adam olmamız için bizden o dil istenmiyor mu ? O dil senle benim, iyiyle kötünün, vasıflı ile vasıfsızın(işe yaramazın) arasındaki uçurum değil mi? En kıytırık işten en önemlisine kadar herkes en az bir yabancı dil istemiyor mu? Peki, niye herkes bir olup şu dili kabul etmiyor? Çünkü herkeste ülkemizin falanca yerindeki bizim bile aşağıladığımız o köylü mantığı var: neden onun dili de benim dilim değil. Neden İngilizce de İtalyanca değil. Bilmem! Neden İspanyolca değil, onu da bilmem. Zaten bunun da bir çözümü var. Yeni bir dil yaratılsın, bütün dillerin keşişimi. Ya da Euro da birleşildiği gibi ortak bir dilde birleşilsin. Herkes kolaylıkla bütün dünya ile iletişim kursun. Havada uçuşan bütün bilgilere ulaşılsın. Herkesin birbiri ile konuşabildiği bir toplum çok mu ütopik çok mu distopik? Eğer dil çeşitliliği kültürü şekillendiriyorsa, çok farklı kültürlere ait insanların aynı dili konuşması nasıl bir azaltma yaratabilir kültürel çeşitlilikte. Farklı kültürler aynı dili konuşabilirse kültürel çeşitliliğin bir anlamı olur. İnsanlar farklı kültürleri daha rahat anlayıp daha rahat tanıyabilir.Kızıl derililer Türkçe konuşsaydı,ruhlarının öldükten sonra dünyada serbestçe dolaştığına inanmayacak mıydı? Bu kültürel çeşitliliğin bir parçası değil mi ? Ya bırah ya..

9 Ocak 2007 Salı

Kaybetmek kötü şey

Nasıl yaptım bilmiyorum ama bundan önceki blogla ilgili bütün bilgilerimi kaybettim.Hoş zaten hepsi aklımdaydı o yüzden unuttum desem daha doğru olur.Artık Burak'a cevap yazayım derken nasıl bir kafayla üye olduysam mail adreslerimi bile yanlış vermişim.Ha bir de şu var : ya amma yazmışım başkası olsa kasmış kendisini falan der de yok öle bişiy.aklıma gelen herşeyi yazdım ama bayağı bir kızın ağzından çıkıyormuş gibi olmuş meğer Elif Böke onu yazanın kız olduğunu zannetmekte haklı -tey tey-:işte nasıl öptün beni burak,nası sarıldın bana falan.. :) ya aklıma gelince gülüyorum valla..ilişkimizi bir gözden geçirelim derim ben sana burak..Neyse Günlerdir girmeye çalışıyorum ama giremedim.Bende işte bunu aldım..belki yenden açabilirim diğer sayfayı da..Bir ümit..Aslında bayağı bir canımı sıktı kaybetmek bilgileri çünkü orada bayağı özenmiştim profili fln yaratırken..mesela adresi alchemistfloydian.blogspot şeklindeydi ki orda hakımda 2 bilgi yatar..isterseniz vereyim siz de öğrenin:şimdi Floydian'ı bir nick gibi düşünün Pink Floyd severlerin -aslında hayranlarının- kendilerine tatıkları bir isim.Alchemy ise simyayla çok alakalı değil..Hoş herkes taştan altın yaratmak isterdi ben hala istiyorum ama her halde Ortaçağ'dan sonra deneyen yoktur onu.Ya da yeraltında hala bazı deliler uraşıyordur.Alchemy ise benim 3 yaşımdan beri dinlediğim Dire Straits albümü..Müzik zevkime yön veren ,ilk kez benimseyip yaptıkları müziğin felsefesini anlamaya calıştığım,onlar gibi olmak istediğim ve hala tanışmayı arzuladığım grubun konser kaydı.Burada dünyada en çok sevdiğim insana da bir kez daha teşekkür ederim beni farklı bir dünyayla tanıştırdığı için..Bi de bloğumun adı Imaginations From The Other Side..Ordan da metal müzik zevkimin başladığı Blind Guardian a ulaşılabilir.Bi de daha derin anlamı var;diğer dünya..Hani şu ölünce nolacağımızın belli olmadığı yer..33 yaşında mı olcaz :) yicek mi böcekler bizi , sırtımızda "sözde" günahlarımız ,ipince köprüden mi geçicez yoksa orda "Diğer Taraf"ta Gandalf bize pipodan gemi mi yapmayı öğretecek..Ama keşke şu hayattan çok uzakta başka bir dünya olsa..Bana yetmeyen beni mutsuz kılan yaşamaktan zevk almadığım su dünyanın yerini alacak olan gerçek ötesi dünya ..Belki de orada asıl gerçeği anlarız hem değil mi ..Neyse size açıkladığım bu bilgileri yeni bloguma taşımayacağım..onlar diğerine aitti ilk göz ağrıma:) (ya böle mi yazılıo du göz ağrı..sanki göz ağrısı gibi oldu hani şu ilaçla geçebilenden) ama kaybetmek kötü şey ,hele aklındakini kaybediyorsan daha da kötü