18 Ekim 2010 Pazartesi

az önce annemle konustum,uzun zamandır konuşmuyorduk,ne zaman da konuşsak kavga ediyorduk,o yuzden aramamaya karar vermiştim.yine dayanamadım,aradım.keşke aramasaydım;
onun yaptıklarını artık doğru bulmuyorum,eskiden de yaptıklarından doğru bulmadığım şeyler olurdu ama karışmazdım hem onlar bu kadar fazla değildi.artık bazı şeyleri mecburiyetten yaptığını biliyorum ama kabullenemiyorum çünkü ona yapılanları kabullenemiyorum ama ne de olsa kendi hayatı,ne de olsa beni ilgilendirmez.ama artık yaptıklarının beni de etkilediğini düşündüğüm için kendimi tutamıyorum.ona da bunu söylüyorum.hatta söylemekle kalmıyor,bu kararların karşısındaki duruşumu sergiliyorum.acaba yanlış mı yapıyorum? onun hayatına bu kadar karışmak ya da karışmamak konusunda değil çekincem.sadece acaba kendim dışında gelişen ama her haliyle beni de etkileyen konularda bu kadar sert bir duruş sergilememeli miyim diye duşunuyorum?acaba ilerde pişman olur muyum? pişman olmam ama tükürdüğümü yalar gibi hisseder miyim?

12 Ekim 2010 Salı

biraz süt biraz votka en fazla kahlua,daha güzeli var mı?

Pilav

Ne zamandır yemek yapıyor sayılırım..Bazen takıldığım noktaları,arayıp anneme soruyorum,olmadı İstanbul'a gittiğimde o yaparken izliyorum.Ama hala çözemediğim bir sorun var;
Pilavlarım hala onunki gibi olmuyor.Hadi oldu diyelim,ısıtınca gene onun ısıtılmış pilavı gibi olmuyor! Bugün tak etti canıma,hala da beceremiyorum.Nedir bunun sırrı?

1 Ekim 2010 Cuma

nedendir bilmiyorum ama şu an benim için bir takıntı haline geldin.erkeklerin gün içinde kaç kere ne düşündüğünü bilmiyorum ama ben gün içinde en az 50 kere seni düşünüyorum,hatta bazen sana denk gelmek için yolumu bile uzatıyorum.
Nerden yerleştin zihnime bilmiyorum fakat orada kendine çok sağlam bir yer edindiğine eminim.en azından şimdilik.yoğunlaştıkça programımın seni de tekrar unutmak zorunda kalacağım ne de olsa.
Nedendir bilinmez ama bu sefer doğru olanı yapıyor muyum diye çok sorguliycam kendimi.huyum suyum değişmeyeceğine göre,karar verme şeklimin ya da karar verme mekanizmamın değişmesi lazım sanırım.bilmiyorum belki de ikisi de aynı şeydir,ama şu anda sanki zamanında seninle kaybettiklerimi şimdi sensiz kazanamayacakmış gibi hissetmeye başladım.
Ama bunun doğruluğuna asla güvenemeyeceğim sanki.
internetten seni aratıyorum.telefon numarası yazmıssın yurttan mı aramalıyım seni yoksa araba aldın da arabana mı denk gelmeyi beklemeliyim sence?

10 Temmuz 2010 Cumartesi

Merhaba

Hiç düsündünüz mü yada bilen var mi içinizde
"merhaba" ne anlama geliyor diye?.
Çok ilginç bir o kadar da hos ve sicak bir anlami varmis meger.
"merhaba" aslinda farsça kökenli olup
"benden size zarar gelmez" anlamina geliyormus.
Çok hos degil mi?
Bunu ögrendikten sonra karsimdaki insana merhaba demek daha bir
anlamli benim için.
Su an bu mesaji okuyan herkese " merhaba"

Değişiklik

Nerdeyse altı ay olmuş yazmayalı.Konuşmak istedim birileriyle ama pek konuşacak birisini bulamadığım için yazmaya karar verdim.Burda hayat sıradan.sıradan ama sıkıcı değil.Yapacak işler bulsam sıradan da olmayacak.yani burdayken gözlük yapmayı ya da işle ilgili başka şeyleri öğrenebilirim,böylece vakit geçer.ama aslında benim vakit geçirmek gibi bir derdim olmadığı için bu tür şeylere de vakit harcamıyorum.Sürekli gözlüyorum insanları.çok da sürekli olmasa da fırsat buldukça;özellikle de yaşıtlarımı.hayat kaygısı olmayanlar kendinden gayet rahat ve emin şekilde geziyorlar,vakit öldürüyorlar ama ileride ne yapmayı planlıyorlar bilmiyorum.genelde yaptığım tespit ise kimsenin yani aslında neredeyse kimsenin ailesine karşı benim kadar vakit ayırmaya çalışmaması.bunları yazarken bu bir gerçekmiş gibi geliyordu ama şu an aklıma geldi ki 4 ya da 3 ayda bir ailesini gören birisi için bu çok da değilmiş aslında :) belki bu kadar sık görmesem onları o zaman rahatsızlık duymazdım bundan.Konudan kaydım ,biraz dağınık oldum ama kafamdakileri yazmadan önce biraz daha bizimkilerden bahsetmek istedim;
Babam çok sakin,anlayışlı ama uyuz bir tip.bana karşı tamamen hoşgörülü ve asla hayatıma müdahale etmek istemiyor.Bu açıdan güzel ama diğer açıdan benim gözümde zihni yeniliğe kapalı ve ufku dar.her ne kadar iyi bir patron, anlayışlı ve sözü açık bir işveren olsa bile; konuşmak istediğimde konuşamadığım, yaptığı her yorumda aynı şeyleri tekrarlayan, benim açmaya çalıştığım konuları tıkadığını fark edemeyen bir baba. Bu kesin ve net bir şekilde Azra Erhat'ın Mavi Anadolu kitabını okurken anladım. Deniz kenarındayken kitabı eline aldı ve aşağı yukarı 2 dakika kadar inceledikten sonra yere bıraktı.Sarmadı mı dediğimde de,"Hep aynı hikaye, Halikarnas Balıkçısı aşağı Halikarnas Balıkçısı yukarı" dedi.oysa ki ayırdı o 2 dakkayı 10 dakikaya çıkarsa,Halikarnas Balıkçısına özel olarak yazılmış o 10 sayfalık özel bölümü okusa,bugün bizim Bodrum'u beğenmemizin arkasında yatan en büyük ismi tanımış ve ona ait hikayelerin anlatılmaya değer olduğunu anlamış olurdu.Neyse onu da böyle kabul etmek lazım.Onla ilgili kafamdaki bir başka değişiklik de yaşıyla ilgili oldu.Tatilde tanıştığım ve bira içtiğim,rakı davetini defalarca geri çevirdiğim Çetin amca meğer babamdan 13 yaş büyükmüş.Senin baban gençmiş oğlum dedi bana çetin amca,ve ekledi ama çok çökmüş.Eskiden üzülürdüm yaşlı diye babam,ama şimdi ben de kabullenmeye başladım babam gençmiş benim diye.

24 Ocak 2010 Pazar

-sen sabiha gökçenden gitme burdan git
- %&/?
-sen sabiha gökçenden gitme nasıl geççen oraya burdan git
- çok pahalı atatürkten biletler,yazık
- yok değildir
- +^%&/(()
-bak sen bi ne kadar
-(baktım ben de) 400 lira masrafı var bize niye vereyim fazladan o kadar para
-kaçta geçcen karşıya salı sabahı,havaşla mı
-haaa.havaşa binerim işte
-taksimden mi
-evet taksimden binerim
-kaçta bincen
-7 de falan binerim
-a! aa! yok çok erken ne gerek var
-o kadar kar var diosun,otobüsle gelme uçakla gel,yollar buz tutmuş diosun,ya yolda bi sorun çıkarsa uçağı mı kaçırayım?
-ee burdan bin işte
-ya bi ......

4 Ocak 2010 Pazartesi

müzik

Az sonra yazacaklarımı aslında facebook'a yazacaktım ama burada yazmamın daha doğru olduğunu düşündüm;

Konserlerde kendi enstrümanlarını çalıp,çalgı çalma yetenekleriyle insanlara hoş anlar yaşatanlar ve şovlarını enstrüman çalmak dışında bedensel bir güç kullanımına gitmeden ,sadece cansız öğelerle süsleyenler gerçek sanatçılar ve müzisyenlerdir.

Ama konserlerinde oradan oraya koşan,kendisi yetmiyormuş gibi 50 tane şarlatanı da oradan oraya koşturan ve erkeğiyle kadınıyla et sergileyen dalkavuklar kesinlikle birer sahtekardır.onların tek yapabildiği dikkatini sahneye veren seyircinin odak noktasını şaşırtıp ,onu oradan oraya sürüklemek ve müzik adına hiçbir şey vermeden geceyi sonlandırmaktır.Bu konuda çok yetenekli olan, rihanna,beyonce, biraz da olsa madonna,justin timberlake vs vs. gibi çakma sanatçılara 10 yıl sonrasında el sallıyorum şu anda

Kahve

Bugün evin muhtelif yerlerinde kahveyle alakalı ve bizzat kahve olan şeyleri eski ve bozulmuş olabilmeleri nedeniyle attım.yarım kiloya yakın kahve attım evden desem inanır mısınız! Kimisinin tarihi geçmiş ,kimisi de açıldıktan altı ay sonra tüketilmemiş ve çoktan çöpe gitmeyi hakketmiş.sanırım kendime yeni kahve çekirdekleri alacağım yarın pasaportumun uzatılmasını beklerken :)
Bu arada aklıma geldi.
2005 yılında geçen ve kahveyle ilgili bir olay anlatmak istiyorum;

Küçüklüğünde kahveyi sadece Nescafe olarak bilen ve onu da sütlü olarak içen ben annemin apartman komşularıyla yaptığı o altın günlerini çok sever ve kahve içebileceğim için heyecanla beklerdim.Annem gibi ben de hazırlanır ,süslenir,parfümler sıkar; şıkır şıkır gelen o hatunları kapıda karşılar onları dinler onlarla aynı masada oturur ve ağzım açık dedikodularını dinlerdim.Ama kahve fincanım asla ağzına kadar dolmazdı,bunu yaşımın küçük olmasından kaynaklanan bir şey sanardım.şu an annem hala fincanımı yarım doldurunca bunun bir alışkanlık olduğunu fark ettim ama neyse.Kısacası o zamandan kahve bana yasaktı sanki,ben de gidip bu nedir nasıl içilir diye araştırıp hemen filtre kahveye sarmıştım büyüyünce.Ama nedense hiç marketteki kahve kutularını incelememiştim.Bir gün filtre kahvem bitince gidip marketten Nescafe Classic aldım.Sandım ki tadı Gold'a göre daha geleneksel daha kahve gibi,daha az aromatik.Sonra onu şubat tatilinde istanbula ,eve götürünce babam;
"Neden bunu aldın,daha ucuz diye mi?" diye sorunca ona boşboş bakmıştım ne dediğini anlamadan."Yoo tadını seviyorum ne alaka?" diye sorunca da babam,gold un daha kaliteli ve pahalı olduğunu söylemiş ve ne olursa olsun classic yerine gold içmemi önermişti.Sonradan fark ettim ki gerçekten gold daha iyiymiş.aklınızda bulunsun