29 Mayıs 2008 Perşembe

üç kardeşler

size de olur mu bilmem ama bana olunca çok mutlu oluyorum demek ki doğru şeyi yapıyormuşum diyorum.ne zaman mı?
dire straits dinlerken mark knopler ı tanıdım.alakasız bir şekilde eric clapton ı buldum.sonra bir baktım kizamanında ben doğdumda neredeyse clapton ve knopfler konser vermiş.kim için mi nelson mandela için.sonra bir baktım ki en sevdiğim oyuncular mandela2nın filminde oynamış.nasıl da bir bağ varmış
kemal tahir okurken arka arkaya,cemil meriç i buldum.arda bir necip fazıl kısakürek çıktı.üçünü de heyecanla okudum hala da okuyorum.daha ezberleyemedim tam anlamıyla tanıyamadım hiçbirisini ama önüme herhangi bir yazı koysalar,bilirim bu yazının kime ait olduğunu eğer 3ünden biri yazdıysa.sonra öğrendim ki bu üçlü arasında hep bir atışma varmış ama tatlı bir atışma.hatta içinde bulunduğu her ortamda meriç fikirlerini beyan eder,konuşmayı yönlendirir,herkes onu dinlermiş.tabi eğer masada necip yoksa.o zaman denge başaşağı olurmuş:) tahir le meriç'in dostluğu ise bambaşka sürekli konuşurlarmış,tartışır küserlermiş.araları bozuk ayrılmışlar birbirlerinden hatta.herhangi birisini tanımak isterdim,yüzyüze konuşmak isterdim
....
...
..
.

küçük bir istek

neden bilmem ama insanlar bana çok yapay ve iki yüzlü geliyorlar.sanırım o sebepten olacak ki kendimi yakın hisetmekte zorlanıyorum kimilerine.öncelikle ilişkilerinde dürüst olmuyorlar, hatta başkalırına karşı değil kendilerine karşı bile. neden o çok sevdiğiniz insanları neden çok sevdiğinizi düşünmemiş olmalılar bence,ya da onlar başkalarının arkasından konuşurken, neden rahatsız olduklarını başkaları onların arkasından konusurken. neden sakladıklarını ve neden saklamıyormuş gibi davrandıklarını ? kendi yaptıkları şeyleri neden sakladıklarını ? başkalarının herşeyini öğrenmeye çalışırken kendileri hakkındaki herşeyi neden gizlediklerini, nasıl gizlemeye başardıklarını.özür dilenmesini beklerken özür dilemediklerini. aptal gibi davranmamaya çalışarak tam bir aptal olabilmeyi. ayakları burunlarının ucuna götürmeye çalışırken,akıllarının kıçlarının dikine götürebilmesini. ben çok başarılıyım zannederken aslında bir bok olmadıkları ve olmayacaklarını :) başarıyı neyle karşılaştırdıkarı, bunu nerden öğrendiklerini,kimi neden beğendiklerini,neden onları beğendiklerini.ya da bir şeyleri yapabilirken bunu havasını neden attıklarını hele hele ben hiç öyle yapmam derken.senin yapamadığın ve milyonların yapabildiği neler var neler. üstelik çok daha gerekli şeyler. kendi komedilerini yazmaya çalışırken kendi trajedilerinde yok olmaları sadece bunu istiyorum.
o kadar istekli ve o kadar eminim ki bu istediğim olacağından.bir gün bunlar öyle bir tepik yiyecekler ki birilerinden, kıçları yere vurunca yara olup kabuk bile bağlayamayacak iyileşmek için.kimileri çoktan yedi bile.
farkındamıyız? huhu

denizin dibinde kabuğunun içinde

inciler;

-kadın o kadar güzel sigara içiyor ki, benim bile sigara içesim geliyor.hatta sigara içerken bile!
-istanbul gibi nemin bunalttığı bir şehirde yazın o sıcağında seviştikten sonra,sopsoğuk bir duş almak ikinci kez sevişmeden ikinci kez sevişmektir

0 ? O? o ?

bu yaz inanılmaz dolu bir programım var ve araya en az iki konser daha sıkıştırmak için kaş -istanbul arası mesafeyi uçakla gimek zorunda kalcam.o yüzden internetten ayırttığım biletleri telefonlar satın almak zorunda kaldım.neden mi ? çünkü internetten bilet rezervasyonu yaptırırsanız ya internetten,ya çağrı merkezinden ya da havaalanındaki bürodan alabiliyorsunuz bileti.neden bilmem acentalardan bilet dökümü almayı bırakın,biletinizin parasını ödeyip onu satın bile alamıyorsunuz.nedendir bilmem? ve ben çağrı merkezini arayıp telefon üZerinden biletlerimi satın alınca bilet bilgilerim haliyle benim cep telefonuma yollandı ama ben ne pnr kodumu ne de bilet numarasını tam olarak bilmiyorum.o yüzden 2 ay boyunca o gelen mesajları saklamak zorunda kalacağım.aslında nolur nolmaz diye bir yere not edeyim dedim ama onca rakam ve harfin arasında kalan içi boş şeyin sıfır mı yoksa n harfinden sonra gelen o mu olduğunu anlayamadım! O? 0? burda biraz daha bariz anlaşılıyor ama ben cep telefonumda anlayamadım çünkü ikiside aynı bariz aynı.adamlara gittiğimde telefonumu vercem onlar anlayıp versinler biletimi. şimdi düşünüyorum da onca farklı ses,işaret,harf,rakam var onca kültürde.adamlar nasıl yapmış da 0 ı ve o yu bu kadar benzer yapmışlar.ne biliyim ben bundan sonra sıfır yazarken içine bir çizgi çekcem.böylece insanlar el yazımı okurkne de aynı sorunla karşılaşmasın.aslında o ya çekcektim o çizgiyi ama bu sefer ö ye de çekmem gerekcek.o yüzden bir tek 0 a çekmem dah kolay ve pratik geldi.bence dil akademisiyle ünlü fransa buna bir çözüm üretsin. acaba bu son istediğimle çıktığı açık oturumda "türkiye'yi nasıl yöneteceksiniz"diye sorulduğunda, "biz fifa ya mesaj attık kaleleri büyütüp,ofsaytı kaldırın diye" şeklinde cevap veren ve benim çok sevdiğim o Besim Tibuk'a mı benzedim :)

26 Mayıs 2008 Pazartesi

onların evi, benim evim

eskiden bana evimizde bir iş verildiği zaman ben doğru yapsam da yapamasam da kesinlikle annem iyi kötü eleştirirdi beni.tabi genelde doğru düzgün yapamadığımdan ya da yapmadığımdan olsa gerek.çoğunda da haklıydı kadın.bir tek misafirin yanında överlerdi hiç kötü söz sölemezlerdi bana.çünkü en çok sevdiğim iş yemek yapmak ve sofrayı kurmaktı.hala da öyledir gerçekten.hatta apartmanızmızdaki bütün kadınlar altın günlerinde kızlarına beni isterlerdi :) ama ben genelde iş yapmayı sevmediğim için yamuk yumuk yapardım,bir de bazen bşr iş yapayım derken 2 işlik sorun çıkartırdım.işte bulaşık yıkarken hem tabağı kırar hem de kırıkları yere düşürürdüm nasıl becerebiliyorsam.annem de tabi direk "aynı dayısı gibi kaş yapayım derken göz çıkarttı,bırak yapma istemiyorum" derdi.tabi dayılarını kendisine örnek alan ve onlara imrenen ben de,onlar traş olurken daha yüzümde tüy bile çıkmamışken jiletin arkasıyla onlarla birlikte traş lan bir çocuk olduğum için,bu dayılara benzetilme olayı çok hoşuma giderdi.

ailem 19 Mayıs bahanesiyle evime ziyarete geldi ve bütün evi temizledi ama ben anladım ki, olay yetenekten öte evin düzenini,eşyaların yerini bilmek.çünkü bunlar gittikten sonra en ço sevdiğim fincan en üstte uzanamadığım ve görünmeyen raflardan çıktı.ya da şu an fark ettim ki salondaki sehpanın camını silmişler silmesine ama camı ters koydukları için camın bi ucu tam oturmuşken diğer ucu armada gibi dimdik havada.şimdi bunu ben yapsam benimkiler demediğini bırakmazdı camı ters koymusum ne kadar dikatsizim diye.ama demek ki herkes hata yapabiliyor.ya da ya da ocağı sildikten sonra daha doğrusu dezenfekte ettikten sonra,büyük ocak başlarını küçüklere küçük ocak başlarını da büyüklere takmışlar.güldüm tabi ben de .kocaman ocakdan cıkan alev kibrit alevi kadarken,küçüçük ocak yanardağ gibi mutfağın tavanına lav püskürtüyor maşallah.ha bir de buna ek olarak ocak siyah demirini de ters taktıklarını düşünürseniz işler iyice karışıyor :) kibrit alevinde yemek ypmaya çalışırken,yanardağ kraterinde su kaynatmaya çalışıyorum artık.ama hiç uğraşamam bunları düzeltmeye.bu da evimin karaakteristiği olsun madem.ya öyle biliyorsun bilmiyorsun,elinden iş gelmez olayı değilmiş demek ki.olay düzeni bilmel,çöplükte boru öttürmek meselesiymiş.burası benim çöplüğü anam,kaybol kendi çöplüğüne.burda istenmiyorsun :)

25 Mayıs 2008 Pazar

sex and the city and an ocean

seeeeeeeeeeeeeeeexxxxxxxxxxxxxxx andddddddddd theeeeeeeeeeeeeeeee ciiiiiiiiiiiiityyyyyyyyyyy......

çıkıp böyle böyle kocaman kocaman bağırmak istiyorum.aslında bu yazıyı yazmayacaktım çünkü elimi attığımda gene eskiye döneceğimi fark ettim ve kendimi tekrar etmek istemedim.ama alttaki yazıyı yazınca bu yazıyı da kafa dağıtmak amaçlı yamaya karar verdim ve kendimi alıkoyamıyorum.insanların tv ye nasıl bağlandıklarını bana bir tek bu dizi fark ettirbiliyor.yani günlerce onu beklemiyoorum ya da kaçırdığım zamanlar üzülmüyorum - evet eskiden üzülüyordum - ama bir oturusta 1.5 saat nası geçmiş onun da farkına varamıyorum.kısacası kafamı camdan çıkarıp bağırmak istiyorum.hatta beni bu diziye alıştıran o insanı da 30 mayısda sinema versiyonunu izlemeye davet etmek istiyorum.sanırım etcem ama benimi çin hiç de kolay olmayacak.neyse sexxxxxxxxxx anddddddddd theeeeeeeeee cityyyyyyyyyyy bi de bi yerlerde bi ocean olsa tam ben olcak ya neyse

ben hep yazdıktan sonra başlık atarım ve başlık atarken aklım agelen bir serbest çağrışım:

sex and the city and an ocean and an m&m and eminem


ps: serbest çağrışım engellenemez

sex and the city

Bazı şeyler hiç arkamı bırakmıyor.düşünmekten alıkoyabilsem de kendimi, etrafımda yaşadığım bir olayın tekrarına görmek hiç de imkansız değil ve ben bu noktada sormadan edemiyorum kendime "ulaşamadığım için mi onunla bu kadar olmak istiyorum yoksa gerçekten ulaşmak mı istiyorum?" anlayamadım. ama aşağı yukarı buna benzer bir durum var.ve buna benzer bir cümle de "sex and the city"nin içinde kelly nin bilgisayarına yazdığına çok benziyor. o yüzden alıp taa buraya kadar taşıdım o cümleyi.gün içinde aklıma defalarca gelen bir sorun değil,ya da attığım her adımda karşıma çıkmıyor kafamı mesgul eden bu kişi. fakat birden kendimi filmden kopmuş ve boş kara ekrana bakarken bulunca ya da ekranda izlediğim oyuncuların yerine kendimi koyduğumu fark edince, gözyaşlarımı da kendim için döktüğümü fark ediyorum, filmdeki romantizme değil.

aslında soruma bir cevap bulabilsem herşey benim için daha kolay olacak.ama cevabı elde etmek için de sormam lazım. fakat soramam, çünkü olumsuz cevap almaktan kaçıyorum. evet belki hayatımda şu ana kadar hiçbir konuda bu kadar düşünmedim ve korkakca davranmadım.ama şöyle bir durum da var: olumsuz bir cevap alsam bile vazgeçmiyeceğim.kazanmak için değil ama düşünmek, hayalini kurmak için çok şey yapacağım, hatta bir "hayır" dan sonra bile zaman geçsin bir kez daha sorarım diyecek kadar boş inançla kendimi kandıracağım bu kadar eminim kendimden.

unutmak istemediğim için mi unutamıyorum, yoksa unutamadığım için mi unutmak istemediğimi sanıyorum bilmiyorum.ama itiraf etmeliyim ki hatırlamak için gözlerimi kapamama gerek kalmayan o anları yaşadığım zamanlarda, kimi zaman evimin balkonunda tek başıma sigara içerken beraber içtiğimiz sigaraları , kimi zaman otobüste tek başıma giderken kafamı cama cama koyup onun yan koltuğumda otururken ki halini camda görmeye çalışıyorum. ve en kötüsü de yanımdan onun parfümü geçtiğinde ben bir süre ya çok neşeli ya da çok anlamsız oluyorum ama beni üzseler bile o anları yaşamayı o kadar çok seviyorum ki..

sanırım anladığım şey şu: odamda hala bilekleri varken,hala kendi kedime bakarken onun kedilerini hatırlarken, hala trafik levhalarını gördüğümde onun levhalar hakkında söylediklerini hatırlayıp gülerken ve bazen sırf kendimi motive etmek için onunla ilgili şeyler düşünürken ve de tüm bunlardan zevk alırken benim yeni bir ilişki yaşamam çok zor abla.bir kez daha başkası uğruna bir başkasından vazgeçmek istemiyorum.ama beni çekip çıkarcak birisi olursa neden olmasın.o yüzden senin dediğinin aksine abla bekleyeceğim.belki hayat bana yeni süprizler yapar.

19 Mayıs 2008 Pazartesi

evet anne mutfagın seti cok akıtıyor.evet anne mutfagın seti cok akıtıyor evet anne haklısın mutfagın seti cok atıyo.bilmem anne mutfagın seti niye akıtıyo.tamam anne silikon cekerim anne .tamam anne önce kazırım öle silikon cekerim anne.tamam anne kazıyıp beyaz cimento doldurup öle cekerim.anne.tamam anne cimentonun kurumasını beklerim anne..sen niye geldin ki anne?

tamam anne temizlerim anne odamı.ama zaten cuma gecesi süpürdüm anne.evet anne cumartesi günü de sen süpürdün odamı anne.evet pazar gunu de süpürdün anne.o zaman niye pazartesi günü de süpürmeye çalışıyorsun anne.bırak ya hayır süpürmüyeceğim yani.siksen süpürmeyecğim yani yeter.

cumartesi günü klozetin olduğu küçük banyodaki boruları değiştirdik çünkü çamaşır makinesini bağladık ve klozetin tahret musruğu mudur ne bişiyi varya saçma sapan ilkel çağdan kalma onu iptal ettik çünkü onu bağlamaya boru kalmadı.sonra pazar günü o benim hayatımda kullanmadığım ve her halükarda kullanımını hiç de hijneyik bulmadım için kullanmayı da reddettiğim aptal cıkıntı için 7 kere hatta belki 8 kere nalbura gidip parça aldık.pazar günü halledemedik.ve bugun pazartesi "neşeli günler"deki "ziya" karakterine bürünen babam hala yapamadı o tahret mi taharet mi ne musluğunu.oysaki bugun 4 kere daha gitmişti nalbura.yapsa bile ucuna çimento koycam tıkıcam o musluğu.

ve evet mutfakta yemek yaparken ocağı kişrletmişim.e haliyle ocak kirliyken ocağın altında duran çamaşır makinemin üzeri de yağ olmuş.şimdi biz o çamaşır makinesini temizledik ve koridordaki araya koyduk.mutfakta çamaşır makinesinden boşalan yere de bulaşık makinesini koyduk ama tutup da kim çamaşır ve bulaşık makinesinin üzerini örtmek için şu yere serilen çakma parke desenli mineflolardan alır ki? görünce şaşırdım ve dedim ki baba mutfakta ocak ve bulaşık makinesi arasında parke deseninin işi ne ?bari tersten koyalım da siyah yüzü bize baksın..koridordaki çamaşır makinesini de böyle yapalım hala..babam güldü ve dedi ki ne oöle satanistler gibi..allah ın dan bul be adam

11 Mayıs 2008 Pazar

kimilerini ne kadar hayatımdan çıkarmaya çalıssam da çıkaramıyorum.kimi zaman zorla ahize onlara veriliyor zorla konuşmam için kimi zaman defalarca beni arıyorlar telefonlarına çıkmamaya ısrar etsem de inatla ulaşmaya çalışıyorlar bana..

ve etrafımdaki insanlara ne kadar yakın olsam da, kan bizi birbirimize bağlasa da insanların ve hatta ve hatta annemin ve babamın kararlarına bile karışamıyorum.kararları beni etkilese tüm planlarımı altust etse de, ne ben ne ailem silip atamıyoruz insanları.sanırım benden de öte onlar başkalarının köpekleri olmaya alışmışlar onlar ne isterse yaptırıyorlar bir tek ben yaptıramadım daha daha ne diyim ki eyvallah teşekkürler..