23 Aralık 2008 Salı

sabahtan akşama kadar gözden uzak kaldım
farkında değildim bana ne olduğunun
daha sağ idim,güç bela ayakta kalabilmiştim
kısacası,yırtmıştım

bir ses duyacaksınız
ağzımdan çıkan
çok zaman geçirdim
tersyüz edilmiş halde
tenim soğuktur
insan dokunuşlarına
bu kanayan kalp
atmıyor yeterince

mırıldandım sessizlik yeminini ve şimdi
duyamıyorum sesli düşünsem bile
ışıkla söndürüldüm,geceyi yakıyorum
bürünüyorum onun karanlığına boş bir gülümseme ile

sürünüyorum gerisin geri yaşama
sinir sistemim tamamen altüst
tersyüz oluyorum

ona bir bakın şimdi
daha solgun nedense
fakat kendine geliyor
tıkanmaya başladı
çok uzun süre geçti konuşmayalı
benim ağzımdan çıkan sözcükleri pekala duyabilir

ve bu sözcüklerle görebiliyorum
net olarak ardından beni saran bulutların
biraz zaman tanıyın,sonra söylerim adımı
şimdi duyabiliyoruz kendimizi yeniden

dayanıyorum
güne
tüm bulutlar
rüzgarla sürüklenip gitmişken
seninleyim şimdi
söyleyebiliyorum adını
şimdi duyabiliyoruz
kendimizi yeniden

kıvrılmış bir köşeye
fakat hala tireşiyor ekran
sonu gelmeyen bir çöp akışı ile
lanetlemek için bu yeri
rastlantısal görüntüler denizinde
kendini yok edici hayvan
bekliyor dalgaların kırılmasını

duruyor eşikte
ateşli bir öfkeye kapılmış
ve cehenneme fırlatılmış olarak o
lanetleyecek bu yeri
çılgın gibi saldırıyor dört bir yana ve hala titreşiyor ekran
bekliyor alevlerin sönmesini

1 Aralık 2008 Pazartesi

kendimi beceriksiz,ahmak ve kendi hayatının kontrolünü tamamen kaybetmişi biri gibi hissediyorum.önceden reddettiğim herşeyi şu an küçük düşme uğruna bile olsa kabul edebilirim sanki.siz bilmiyorsunuz ama şu an karşımda biri var dursun da bana cevap versin diye bekliyorum ama o cevap verebileceğini söylese bile pek sallamıyor.kısa bir tabii ve arkasından gelen uzun süreli sessizlik içinde öylece bekliyorum.aslında haklı bunu yapmakta ama ne bileyim sanki bunu yapacak biri değil gibiydi.

30 Kasım 2008 Pazar

inner turbulence

inner turbulence

üç çiçek bir böcek


geçen günden aklıma takıldı.hiç aşık oldum mu? 2 kere kesinlikle oldum.hatta hakkını yemezsem 3 kere oldum ki hakkını yememem lazım gerçkeyen oldum,hatta hala 3 kere aşığım.isterdim ki 3 ü de gelsin yanyana konuşsunlar birbirlerini tanısınlar,beni çekiştirsinler hatta yüklensinler bana hatalarımı söylesinler yaptığım ayıpları söylesinler.arkadaş olalım.ben 3üne de aşık olayım ama aşık olduğumla kalayım yeter ki istediğim zaman yanımda olsunlar.istediğimde olmasa bile arada sırada görebileyim.beni bir çok insandan fazla etkilemişlerdir ne de olsa.beni ben yapmışlardır.hayatımdaki bütün ilkleri bana yaşıtmış,benim gerçekten ilk öğretmenim olmuş,ilk hayallerimi bilen,benim hayallerime benden çok önem vermesiyle beni şaşırtan ve bana verdiği güvenle sadece ona anlatabildiğim hayat kesitlerimi yargızıca dinleyebilen ama onun anlattıklarını ben yargılasam bile bana senelerce katlanmış ilk aşkım.aniden gelen,sonra nasıl olduysa sürdükçe süren,kendimi daha önce hiç hissetmediğim kadar kötü hissettiren,hiç yapmadıklarım yaptıran,hiç görmediklerimi gösteren ulaşılmaz insan.belki ulaşabildiğimi hissetseydim daha farklı olabilirdi.hayatımda verebileceğim bütün ödünlerimi vermeme ragmen başaramadıgım kaybettiğim ve uğruna hala birşeyler kaybetmekte olduğum ikinci aşkım.nedense doğru zamanda gelen yanlış zamanda giden,kendime çok kızdığım, sanırım bütün hataların bende olduğu,ondan beklediğim hataları kendimin yaptığı bir düzende bulunan,nasıl olduysa tamamen kazandığım,hala kaybetmediğime inandığım ama kendime güvenmediğim için kazanmaya çalışmaya cesaret edemediğim,hala özlediğim en çok özlediğim,en çok üzerinde düşündüğüm,en çok arzuladığım en çok vazgeçtiğim,sanırsam yanında olmaktan en çok mutlu olacağım,ama kendimi tanıdığım için ona herşeyi zindan etmektense onun mutlu olabilmesini daha çok istediğim,hala hayallerimde -en basitinden en detaylısına-yer ayırdığım,istediğim şekliyle olmasa bile yenden hayatıma girmesini en çok istediğim,hakkındaen çok konuşmayı istediğim,ve zamanında ahır gibi dediğim kokusunu şimdi başkasının üzeriinde duyduğumda peşinden gidip,acaba o mu diye bakmaya başladığım,neden o parfümün adını öğrenmedim ki deyip, öğrensem alıp yastığıma sıkıp öyle uyuyacağım,bunu ayzarken çok da fazla özlediğimi farkettiğim son aşkım.nasıl hoşuma giderdi,üç insan bir çember oluşturup konuşsanız,biriniz sigara içerken öbürünüz içmese diğeriniz de içmek isteyip içemese;bana verip veriştirseniz ben de yanınızda sizi izlesem görsem,duysam,hissetmek isteyip hissedemesem,nasıl ve neden size aşık olduğumu anlayabilsem de kendimi de anlamış olsam.ya da siz bana anladığınız beni anlatsanız.

herr g........

Herr g?
herr g konuşur mu? aslında konuşur, çok da sever konuşmayı ama her zaman konuşmaz çünkü bir garip bu adam.istese de konuşamaz.
Herr g düşünür mü ? çok düşünür, kararlar da verir ama uygulamaz.umursamadığından değil sanki umursayamadığından.
Umursar mı? çok umursar ama çoğu kimse bilmez bunu,anlayamaz.neden anlayamaz?anlatmaya uğraşmaz çünkü.
cool mu bu adam? yoo hiç öyle bi derdi yok.ama içi böle işte,bir garip.Neden garip.o da bilmiyor.

konuşunca ne oluyor,hiçbir şey.onun yerine ne yapmak lazım.istediğini yapmak lazım.müzik dinlemek lazım çünkü o anda gözümü kapayıp düşündüğümde elim ayağım terliyor heyecanlanıyorum.gerçekleştiremeyeceğim şeyler o anda gerçek oluyor.kitap okumak lazım.evet bir kitap delisi değilim ama orası bambaşka bir yer.o ritmi yakaladığım zaman akıp gidiyorum,kendi hayatımı okuyorum sanki,ben ordayım burda değilim,acaba 2 sayfa ssonra bana ne olacak? 2 gün sonra ne olacağını bilemeyip düşünmektense boşboş,2 sayfa sonrasını merak edip öğrenmek daha zevkli.

Boşlamış mı bu adam.gercekten boşlamış.hayalleri var ama caba sarf etmiyor.nasıl olsa gercekleşir.gercekleşmezse o zaman yeni alternatif hayalleri var.ve alternatifleri sınırsız.

iyi bir arkadaş mı? iyi bir dost.arkadas olmayı sevmez pek.herşeyi yapar onlar için ama bir noktada bu halka da koptu,hala iyi bir dost.aslında kimseyle dalga gecmez arkasından kötü konusup yüüzne gülmez.arkadasından kötü konustukları da kesin birşey yapmıştır ona.o da belli etmiştir kendini,rahatsız olduğunu.
dostlarını affeder mi ? hiç kızmaz ki,kızsa bileküsmez ki affetsin.bu hayat böyle saçma şeyler yaşamak için çok kısa değil cok uzun hatta,ama bu duyguların bu hayatta kaplayacak yerleri yok.

iyi bir insan mi? bok gibi bir insan,kalabalığı sevmez, konuşmak zorunda olduğu için konuşmayı sevmez,herkes eğlenebilirken o eğlenemiyorsa orda durmayı sevmez,odasına gidip yeni aldığı kitabı okur.yanına birisi geldiği zaman merhaba demek için müzik dinlediği kulaklığı çıkartmaya uğraşmaz,çünkü bu kişi ya sadece bir merhaba der ve orda tıkanır ya da merhaba bile diyemez.değmez.ama zaten bu kişi bir başkasıysa o zaman çıkarıp merhabayı kendi der ve tıkanmasına izin vermez.insanların ne dediğinie ne aptığına önem vermez.o istediğini istediği zaman yapar.tabii ta ki yapabildiği noktaya kadar.

richard william rick wright 2

çok uzun zaman olmuştu bloga girmeyeli, yazmayalı.nerden mi geldi akloıma.bir sürü farklı neden var aslında.içimde yaşadığım kabuktan memnundum gayet, artık açılmak konuşmak dinlemek istemiyordum hala da istemiyorum ama rick wright getirdi yenden beni buraya kadar.
bu haftasonu bir gezi düzenledik 12 saar gidiş ve bir o kadar da dönüş bizi sadece bir termik santrale götürdü,ordaki kaynakları gösterdi geri getirdi bizi.bütün yol boyunca,otobüsteyken,düşündüm de acaba toplamda 30 cümle kurmamışımdır herhalde.oturdum müzik dinledim,kitap okudum,dışarıya baktım.sanırsam hayatımda ilk defa erciyes'i gördüm.sonra yenden müzük dinledim.rick wright vokalli şarkıları daha da bi dikkatli dinledim, bitti yenden dinledim hatta. ne garip değil mi? adamıın şarkıları burda bende.ama kendisi yok.şu an büyük oranda yok olmustur kendisi.ama açsak baksak ordadır ardında kalanlar.yaptıkları kadar güzel bir görüntü olmayacak şüphesiz ama o hala orda.sadece konuşamıyor,üretemiyor.peki acaba sürekli aklıma gelen ve her aklıma geldiğinde gözlerimi yaşartan bu adamı arkadaşları benim kadar hatırlıyor mudur? hatırlarlar sanırım.onların odasında resimi olmasa da sanırım evlerinde bir makineden basılmış bana ait olmayan resimden öte gerçek resimleri vardır.tamam belki msnlerinde avatarları değildir,rick ama 40 yıllık dostları sonuçta.bilmiyorum ama bazen düşünüyorum,azrail bana gelse onun sırası geldi ama istersen onun yerine seni alayım dese sanırım kabul ederdim,ama o ister mi? Bilmem.Ben gerçekten ister miyim?sanırım tek bir şartla hemen kabul ederdim.Onunla 1 gün geçirsem,sesini gerçekten duysam beraber sigara içsek, klavyesine dokunsam,evini görsem,dolabına baksam,o sessiz sakin adam konuşmasa bile yanında otursam yeterli olurdu sanırım.bu bir günü verselerde sanırım yine de kabul ederdim.bilmem.ne de olsa benim yerime o çok daha fazla şeyler katabilirdi buuralara sanırsam

17 Eylül 2008 Çarşamba

Richard William Wright


hayatımda ikinci kez bir ölünün arkasından ağlıyorum.
meğer gerçekten zormuş,ama garipmiş de,ilki 14 sene falan önceydi.

oysa daha 5 gün önce dayımla konuşurken onlar daha ölmez diyordum.

en sevdiğim müzisyen,en takdir ettiğim müzikal deha,en karizmatik bulduğum rockçı gitti

msn de ki avatar resmim artık yok



http://news.bbc.co.uk/2/hi/entertainment/7617363.stm


ne derler bilemedim ,diyemedim de.
belki rahatlarım diye yazıyorum işte

4 Eylül 2008 Perşembe

nefret

İnsanların sana öğüt vermeye çalışırken ya da hayata dair iyi birşey anlatmaya çalışırken tutup da,bi gün şöyle oldu ben de adama şöyle dedim.ben öyle demesem olmazdı demesinden,saçma ve basit olayları sıkı stratejilerle kazanılmış birer başarı gibi sunmasından nefret ediyorum.
özellikle de bunu anlatırken seslerini kısıp sanki bütün gece sadece sigara ve viski içmişcesine kirli bir ses tonu yakalayıp,üzerime doğru eğilip bunu fısıldamalarından.oysa ki biriyorum ki içki içmez hatta oruç tutmayanların anasına avradına söver,kendi oruçlu ağzıyla

11 Ağustos 2008 Pazartesi

bilinmeyenler

nası yapmalı bilmiyorum ama bir yerlerden başlamalı.
nereye koymalı,kimden kaçırmalıyım
neyden çekiniyorum
korktuklarım neler

neden öyle olmak istiyorum
neye imreniyorum
denemeli miyim
anlatmalı mı ?

olabilir miyim öyle
...istesem bile
istemekle olunabilir mi?
yetenek gerekmez mi?

buralarda var mıdır onlardan
yadırgamazlar mı beni
ben de öyle olsam
en azından denesem

düzenimin içinde düzensizlik arıyorum
kendim yaratmaya çalışıyorum
beni hayalimdeki düzene götürecek
düzensizliği böylecene başlatmalı mıyım

koca koca soru işaretleri hiçbirini bilmiyorum
cevaplar lazım bana

10 Ağustos 2008 Pazar

yoğun istek

sizlerin isteği doğrultusunda yazı karakterini büyütüüm.eğer okumak ve gözlerinizin sulanması ile ilgili hala sorunlarınız varsa,lütfen yorum bırakın.renkleri falan değişebilirim.zira bu kadar büyük olması hiç de hoşuma gitmedi.bi küçük boya mı geçsem acaba ? ne dersiniz ?
bu arada burada yapamadığım bi olay keşfettim,daha önce taslak olan bir yazıyı yayınladığımda taslak olarak yaratıldığı tarihe konuyor ama ben onun en tepede olmasını istiyorum nasıl olacak o.yazı şu : unforgiven.az aşağıda onu da okuyunuz efem ,siz orda olamayanlar için yazıldı

9 Ağustos 2008 Cumartesi

Bir daha konuşmayacağım

konu konuyu açar ya ,bi' muhabbet dönerken etrafta daldan dala sıçrarsınız.sanırım ben konuşmayı daha doğrusu konular arasında bağlantı kurmayı beceremiyorum.az önce yeni ev arkadaşlarımla-ki kendileri bu haftasonu eski olacaklar- konuşuyorduk.bir konudan ben başka bir konuya geçtim.anlattım anlattım ama bu sefer o kadar detay vermedim sıkılacaklar diye.sonra o konu bitince bende çağrıştırdığı başka bir şeyden yeni bir konuya geçip,farklı bir olay anlattım ama anlattıktan sonra gülüp yüzlerine baktığımda hala benden anlatmamı bekliyorlardı.oysa ki olay bitmişti.

-bu kadar,olay buydu.hani bir yere bağlamıyacağım ,dedim.
-haa dediler.

:) ben de karar aldım.önümde iki secenek var.konuşmayı o kadar seviyorum ki ,elime mikrofon verince susmak bilmiyorum ve yaşadıklarımın bende bıraktığı etkiyi karşımdakinde de bırakmasını bekliyorrum.ama eve çıktığım,bu şehirdeki hayatımı ilk kurduğum zamanlardan kalma anılarımı düşününce de şöyle diyorum; ya insanlar beni tam tanımayınca onlara bir olay anlatmıyacağım.bıu onların suçu değil.benim anlatışımdan kaynaklanan bir devam beklentisi.ama beni tanısalardı,lafım bitip ,gülmeye başladığımda bön bön suratıma bakmazlardı.o yüzden zaman iyicene geçene kadar susacağım.ya da kendimi değiştirim belki de kurslara gidip :) konuşma dersleri almalıyım.daha doğrusu konunun kapanmasına yakın sesimi kullanmayı ve daldan dala atlamamayı öğrnmeliyim sanırım.yoksa karşımdakiler haklı olarak "eeee!"" diyorlar.napalım şimdilik önümde iki seçenek var.ya sus ya da öğren :) umarım düzelirim.ama bugun keşke bizim salonda olsaydınız.bir film sahnesinden,amerikaya,ordan kahveye starbucks a ,amerikan polislerine,evsizlere ve ordan da gloria'ya atlayıp dakikalarca konuşup sustuğumda benim gördüğüm suratları görmeliydiniz.ahahaha:)

6 Ağustos 2008 Çarşamba

CAMEL



...all the rockers smoke Camel.
...and the fuckers.


http://oyleolmazo.blogspot.com/2007/06/camel-insani.html

1 Ağustos 2008 Cuma

Unforgiven



kesinlikle linki tıklayıp 2.şarkıyı dinleyin en azından sadece başını :)
http://www.imeem.com/dialogs/standaloneplaylist/?p=TdwZ5Kc2
bi'de 20.şarkıyı :)

Son zamanlarda gittiğim konser yığınları içerisinde kesinlikle öne çıkan bir tane vardı ki,o da metallica idi.bundan önce 2 konser vermişlerdi ama o zamanlar önemseyip gitmemiştim.dayımın da etkisiyle bilmeden yaptıkları müzige bok atıp,sevmem demiştim.peki ne değişti.metal müziğe scorpions ile başlayan ben için gitarın,baterinin tonları,sesleri fark yaratmaya başladı.şarkı sözlerini anlamaya çalıştım ama anlayamadım.sonra anlamaya başladım.vokale hayran kaldım.ve ortaya çıkan müzk bence mükemmel.tıpki bu haftasonu gittiğim konser gibi.konserden sonra şunu dedim: ben hayatımda ilk defa bir konsere gitmişim.çünkü gerek sahne şovu,gerek çalınan şarkıların kalitesini düşününce,şimdi durup gülüyorum sadece.artık sahneye çıkarken bir klasik olan "ecstacy of gold"la çıktılar sahneye.ve creeping death başlar başlamaz, 3 tane dev ekrana görüntüleri geldimükemmel kalitede bir görüntüydü.sanki yanı başımda çalıyorlardı,stadtumda nerde olduğum hiç de önemli değildi ve .stadyumda öyle bi zıpladım ki yerime geri düşerken koltuklardan aşağıya yuvarlancam diye panik yaptım.onları orada görebilmek benim için eşssizdi.belki mark knopfler da olduğu gibi konser bitince yerimde durup,ıslak gözlerle ama bitii bu kadar mı demedim ama konser boyunca agzım açık seyrettim ve her parçaya eşlik ettim.o nasıl bir karizma ve nasıl bir "frontman"dir ki ,seyirciye arkasını dönüp,bacaklarını dizlerinden kırarak gitar çaldığında bile kocaman bir gülümseyişle imrenerek bakıyordum.james'in yerinde olmak istedim defalarca.konser bittiğinde de ,yere dizlerinin üstünde çöküp ellerini yumak yapıp bize doğru uzatıp teşekkür etmesi,defalarca önümüzde secdeye gitmesi,boğazımı düğümledi.ve dedim ki kim gelirse gelsin buraya bu kadar adam toplayamaz.kolay değil.o kadar çok bilet satılmıştı ki ,insanlar kör noktalara oturmak zorunda kaldı.zaten konserden önce de adamın teki çıkıp özür diledi ve daha büyük bir stat yapsalardı burayı hepimiz sığardık ama sığmıyoruz dedi.konser bittiğinde,tutup da o adamlara bok atan,piyasa müziği yapıyolar ben sevmem diyenleri görmek isterdim.çünkü herkes çok mutluydu ve patlayan fişeklerle,stadyum boyunu aşan alev gösterileriyle gerçekten daha fazlası yapılamaz diyordu insan.gelelim james hetfield'e.seyirciyi bu kadar gaza getirebilen başka bir yetenek görmedim ben ve de bilmiyorum var mı?
ama şu kesin ki metallica gerçekten müzik tarihindeki en büyük grup.insanlar ne kadar yaşlandılar,piyasa müziği yapıyorlar,ben ilk albümleri saviyorum dese de,ben orda gördüm ki insanlar ilk albümleri bilmiyorlar.onlar için metallica 90lardan çıkıp gelmiş bir grup.çünkü nerdeyse ilk albümü baştan sona çaldıklarında herkes boşboş birbirine bakıp bu yeni albüm mü falan dediler.ve de 92 de ne kadar hızlı çalıyorlarsa burda da o kadar hızlı çaldılar,bir o kadar eksiksiz çaldılar.insanlar dinlediler kıpırdandılar zevk de aldılar ama herkesten duyduğum o ilk albüm konusu tamamen bir bahaneymiş.çünkü bilmiyorlar.ama nedense sokakta nerdeyse ben metal dinliyorum iyi kötü hakimim olaya diyen azımsanmayacak bir çoğunlukta hala bir bok atma alışkanlığı var.kim şişirdi kim dolduruşa getirdi bilmem ama ne gidieceğim şeklindeki aşağılamaları her yerde duydum ben.neyse ki bir efsaneyi hem de gerçek bir efsaneyi gördüğüm kesin.ha bunlar tek büyük mü tabii ki değil.ama dağın beyaz olan doruklarında en tepeye çok yakın yerlerde durdukları kesin.ve 12 yaşından 55 yaşına kadar orada gördüğüm insanlardan sonra diyebilirim ki,25 sene önceki bestelenen şarkı çaldığında herkes eşlik edip,gülüp bağırıyorsa,ben başka bişi diyemem:)

son zamanlarda ne yapıyorlarsa yapsınlar hala konser şarkı listesi ilk 4 albümden oluşuyorsa,geç de olsa bu adamların kafasına dank etmiş olmalı bi'şeyler.ve herkesin bir döneminde olan bu insanları affetmek gerekmez mi sizce.ben hiç kızmamıştım ama,saçlarına beline kadar uzatmış ve sürekli siyah tshirtler giyen o barmen arkadaşın dediği,"ben o adamların konserine gitmem,ha gelirler eve,misafirim olurlar,derim anne bir çay yap içsinler diye.ama benden daha fazlasını beklemesinler" lafı aklıma geldikçe hem güldürüyor,hem de üzüyor.

konserden not:
james : yeahhhh
seyirci : yeahh
j : neden burda olduğumuzu biliyor musunuz?
s: yeahhh
j: yeah?! why ?
s: .....
s: yeahhhh
j: ıhahh ahh ahh

http://www.imeem.com/dialogs/standaloneplaylist/?p=TdwZ5Kc2
şu 16.şarkıyı dinleyin de ,ordaki seyirci çığlıklarını sebebini anlamaya çalışın..
ya da ben size söyleyeyim: stad boyundan yüksek alev topları,patlayan tonlarca nohut ve stadın bi ucundan diğer ucuna yanarak giden alev çizgisi

20 Temmuz 2008 Pazar

telefon

sende kendi açıldı,sen bişi yapmadın;ben de aradım da açılmadı :)
pist: telefona elim gitmeden önceki anın heyecanı muhteşemdi,keşke hep öle olabilse.oysa sadece basit bi telefon konusması olcaktı

neden oldu bilmiyorsunuz

noluyor biliyor musunz?
ben birisini tanıdıktan sonra ,aynı kişiyi başkası tanıyınca ve hatta onu sonradan tanıyan o kişi ona benden daha sıcak davranıyorsa..
o kişi yeni tanıdığı o insana benden daha yakın olduğunu sanıyorsa

noluyor biliyor musunz?
birisi benim sayemde birisini tanıyıp,o kişiyle benden daha yakın olunca
ya da benim sayemde birisiyle tanışıp,ben konuşmazken,onlar konuşunca ve hatta can ciğer olunca

noluyor biliyor musunuz?
bütün yavşaklar birbirini yalayıp,çift taraflı ilişki yaşarken, ve birbirlerinin ne kadar tatlı ,ne kadar şirin amanda canım aşkım kankam bi'tanem olduklarını konuşurken aslında ben onların öyle olmadıklarını bilince

noluyor biliyor musunuz?
birisi çok sevdiği canı arkadaşına aslında aşık olduğu için onla deli gibi konuşmak isterken,aslında onun dostu ya da arkadası değil ,hayalindeki sevgilisi olduğunu fark etmeyince,

ve noluyor biliyor musunz?
birileri boklukları yiyip,yüzlerine sıvayıp sonrada aslında yapmak istememiştim ama pişmanım derken,aslında daha çok önceden yüzündeki sırıtan ifadeyi görünce

hepinizin suratına bakıp sadece gülesim geliyor.hayatın yarattığı piçler sizi

17 Temmuz 2008 Perşembe

Gündem

Şimdi bir bakalım;

Ergenekonda askerin payı varmış,ergenekonun ibda-c ile ve pkk ile bağlantısı varmış.ergenekonda paşalar varmış,eski ve ünlü gazeteciler varmış.devlet büyükleri varmış.ergenekon susurlukmuş,ergenekon kemalistmiş,ergenekon devrimciymiş.ergenekonda adı geçen isimlerin istanbul ortodoks kilisesinde fotoğrafı varmış.ergenekon akpnin oyunuymuş,öbür taraftan şimdiye kadar birtek akp cıkartabilmiş artık 7.basamak olarak adlandırılan şu andaki durumda görev başındaki paşaları da içeri alacaklarmış.ergenekon 600 yıldır varmış.ergenekonla askerin ilişkisi yokmuş,ama eski susurluktan duyduğumuz jitem yapılanması ergenekonla alakalıymış ve jitem varlığı tespit edilmiş.cumhuriyet gazetesi kendi kendine bomba atmış,aslında atmamış düşmanları attıklarını iddia ediyormuş

Keneden bu yaz şu ana kadar 40 kişi ölmüş.fizik çimlerinde de kene varmışmış.bizim arkadaştan 3 tane çıkartmışlar ama zararsızmış.kene aslında zararsız olurmuş ama bu zararlı keneleri başkaları özel ortamlarda üretip üstümüze salmışlar.kene ağaçtan düşmezmiş ama geçenlerde bi mankenin üstüne mi ne düşmüş.şimdi bombaya gelin,tbmm çimlerinde kene varmış ve vekillere sormuşlar korku var mı diye?.bir vekilimiz demiş ki ;"biz çoraplarımızın içine pantolon sokarak dolaşıyoruz ya bize bişi olmaz".vekilim en türksün sana zaten bişi olmaz.

Bodrum da kız arkadaşının elle taciz edildiğini iddia eden genç barlar sokağında bi güzel dövülmüş.esnafta önce izledi sonra olaya müdahale etti.alkışlayan bile vardı,adam dayak yerken.

minibüsün altında bisikletle kalıp,ölen çocuğuın annesi tanıkları alıyor.Çünkü olaya şahit olan bütün yolcular kaçmış,ve minibüs şöförü başka yolcular bulmuş onları tanık göstermiş.

bir kasaba olmasına rağmen bir başkentmişcesine hareket eden ankara'da belediye başkanımız odtü'ye 1.8 trilyonluk fatura kesmiş.suc ise imar planı olmadan mı ne yerleşme olması.fizik binasından maden mühe endüstriye sosyal bilimlere,dekanlıklara kadar her yeri yıkcakmış.açık havuzu bile :) bundan az bi zaman önce de İ.Melih Götçek demişti ki odtü kızılırmak suyuna rapor vermiş.bizim ziccho rektörçükümüz de demişti ki biz rapor falan vermedik.ceza geliyorum demiş zaten a be anam..

denizli de 18 yaşından küçüklere pirinç satmak yasaklandı :)

yolurdum ben bu gündemden yaşanır mı bu ülkede

15 Temmuz 2008 Salı

oradaki burası

bilmeyenleriniz için söyleyeyim ibo'yu bu pazar sabaha karşı uçağa bindirip hollanda üzerinden aktarmalı olarak abd 'ye yolcu ettik.oraya gidince de konuşmaya başladık;ibo anlatıyor,burda böyle ,ev şöyle,binalar böyle falan diye.insan ister istemez bi de ben gitsem de görsem diyor.aslında aklımda hiç amerikayı büyütmemiş hatta mesafeden olsa gerek orda yaşamayı bile düşünmemiştim.
ama dun iboyla konusurken akşam 19du ,ben eve yeni dönmüştüm,ibo kahvaltı yapıyorum deyince bir garip oldum.saat farkını ilk defa yadırgadım gerçekten.sonra ben dun akşam uyuyınca bu akşam yenden uyandım sayılır ve nete girdim.ibo gene nette.olum gidip gezsene dedim,ne gezcem saat sabahın körü burda dedi..aa öyle mi biz dün mü görüşmüştük dedim.hemen saat farkı,hem beni bir gunu uyuyarak gecirmiş olmamım etkisi.sonra ibo anlatmaya devam etti,belki bir dil okuluna gitcek,belki de spor salonuna falan,çünkü abisi haftaiçleri çalışıyor ve sadece haftasonu geziebiliyorlar ,bir de işte haftaiçi bazen akşamları.orası bir garipmiş a dostlar öyle iki dakikada kızılaya gitmek ya da yarım saatte taksim'e akmak falan yokmuş :) ben sonra düşündüm hayata bak dedim.adam konya'dan kalkmış koç unisine gitmiş.ordan amerikaya mastera.orda sen iş bul,çalış ,araba al,ev al-aslında ev almamış da kirada sanırsam-.sonra düşündüm vay be dedim ne hayat.şimdi bu çocuk mükemmel türkçe konusuyor benle yani 3.nesil yarı alaman yarı türkler gibi değil dili.ama ingilizcesi de gayet iyi olmalı tamam sorun yok.orda çalışıyor iş arkadasları var falan.benim en çok korktuğum öyle bir durumdaki iletişim eksikliği.yani herşeyi yaparsın da bizim fıkraları ya da onların esprileri nasıl çözelsin.hadi çözemedin nasıl eglenceksin bilmiyorum.tam o anda benim ispanya'ya gidip orda yaşama planlarım geldi aklıma dedim ki,uff nası olcak bu iş,almanya'ya mı gitsek.nede olsa almanca mmükemmel ya.sanki orda daha iyi yaparım gibi salak ve gerçek dışı bir düşünce belirdi aniden aklıma.ama ispanya'nın sokakları,insanı,kültürü tamam söylemeden edemeyeceğim kadınları falan hemen aklımı geri çeldi.tam o anda da bir zeytinyağı reklamı çıktı tvde.adam bir yerlerden gelmiş istanbul'da baş aşcı oalrak çalışıyor.ekip kurmuş kendine birincilikler falan kazanmış.istanbul çok güzel diyor.ve ekliyor çok mutluymuş,insan zaten 15 sene bi yerde yaşarsa oralı olurmuş.
şimdi soruyorum bu adam tarihte gelip de burayı beğenen tek insan değil.yüzlercesi var.ee bizde gidip,onun geldiği yerleri beğenmiyormuyuz?
bir gariplik yok mu durumda? anlamadım gerçekten bu kadar güzelse burası ben neden gitmek istiyorum,ordaki binalara bakıp duyduğum zevki neden burda duymuyorum.neden ordaki hayat daha zevkliymiş gibime geliyor.ve eger 5 sene yaşasam beni oralı sayarlar mı ? 15 çok değil mi artık ? bilemedim.korktum ben bu hayattan gene.uyuyacağım ben en iyisi...

10 Temmuz 2008 Perşembe

evde tek başına

Dürüst olmak lazım diye başlıyorum çünkü çoğu zaman dürüst olamıyoruz.kendimize karşı dürüst olsak bile nedense bir şekilde bunu başkalarına yansıtamıyoruz ve onlara "yooo" derken aslında içimizdeki sese ""evevt ,evet" diye onay veriyoruz.hayatımda bir eksik var diye bir fikir takıldı aklıma ve düşününce gerçekten de öyle olduğuna karar verdim.aslında hiç istemediğim ve hayatımda olduğu zamanlarda yokluğunu aradığım birşeyi arıyorum.
kitap okurken, yazar sol omuzuna dokunan bir el ile şefkatle ona bakan gözlerden bahsedince ve gözlerinin dakikalarca şaşmadan birbirine baktığını anlatınca yüreğim bir garip oldu.en büyük şeyin aşk olduğunu sandığı zamanları ve aslında aşkın değil de aşkdan kaynaklanan merhametin acıma duygusundan daha büyük olduğunu söyleyince hak veremeden geçemedim ve bir kez daha düşündüm aynı olayların içinde kendimi.hiç de mutsuz olmadım o olayların içinde kendimi görünce.
bir kız arkadaşa, bir eşe ya da ne bileyim her dakikamı beraber geçireceğim bir dosta ihtiyacım yok aslında.hayatının her anında tek başına kalmayı isteyen,etrafındaki boşluktan zevk alan ve ileride kendisini gene tek başına hayal etmekten zevk alan ben için biraz zor oldu sanırım bunu kabullenmek ama şu an son derece yalnız hissediyorum sanki etrafımda kimsecikler yok ve günlerdir hiç konuşmamışım gibiyim.işte bu yüzden durup düşününce itiraf ediyorum ki benim evimde akşam otururken konuşabileceğim ona kahve koymaktan zevk alabileceğim,sabah kalktığımda heyecanla ona uyandığında günün ilk süprizini yapabileceğim,bana herşeyi öğretebilecek ve öğrettiğim herşeyi anlayabilcek, akşam oturuken ben mızıka çaldığımda bana gitarıyla eşlik edecek, kitap bakınırken heyecanla bana beğendiği kitapları getirecek, yolda yürürken bana bir konu anlatırken benden kopacak ve yürürken hızlanıcak sonra durup boynuma atlayacak,ben teknelere bakarken neden öyle baktığımı anlayabilecek,deniz hakkında konuşurken denize benim kadar hayran olabilecek,yolda yürürken suratına çarpan rüzgarı hissedip gözlerini kapadığında bir teknenin burnunda teknedeki en temiz havayı soluduğunu hayal edecek,ve insanlara solunmuş havayı solutacak birine ihtiyacım var.benim gerçekten beni anlayabilecek ve benimle konuşacak birine...gülümsediğini gördüğümde bile ondan daha mutlu olabileceğim birine..

7 Temmuz 2008 Pazartesi

birinci baskı, 2004,ankara

bugun benim içimde hiç kızılay'a gitme gibi bir plan yoktu ama gelen telefonla kızılay'a gittim ve bayağıdır görmediğim arkadaslarım ve onların dıdısının dıdısıyla oturup konustum,sohbet ettim.ama nedense içimi kurcalayan birşey vardı. ben bira içtikçe "hadi kalk bak dost kapanacak alamayacaksın kitabı" diyordu bir ses.ben de kendimle konusuyordum,"ya benim okuyacak kitabım var, zaten kitap almak istemiyorum lütfen gider misin" içimden gelen ses kardeş.
sonra ben dayanamadım ve masadaki biraları,güzel kızları, herşeyi bırakıp erkenden kalktım,neden mi çünkü dost a gitmem lazım,kapanmadan dost'u yakalamam lazım.neyse sonra kalktım ve gittim dost'a.önce şöyle boş boş dolandım ve bakındım ama bir taraftan da diyorum ki benim alacak kitabım yok ,o zaman burda ne işim var? sonra hobi bölümüne yöneleyim de denizcilik ve denizci bağlarıyla ilgili bir kitap bakayım dedim.ama daha oraya giderken sağ taraftaki kitaplara takıldı gözüm.9 ytl ye satılıyorlardı. dedim ki burdan kesin bir kitap alırım,sonra yan raftaki 5 ytllik kitapları gördüm ama dedim ki önce buraya bakmalı.sonra gözüme bir kitap erişti ve çok ilgimi çekti adı."aaa, ne güzelmiş dur bi de arkasına bakıyım,arkasındaki yazıyı okuyım" dedim.ama okumama gerek kalmadı :) orda gördüğüm isim benim için kitaptan daha değerliydi ve ben öyle şaşırmıştım ki...şaşırmıştım çünkü ilgisi olmayan dallarda çeviri yapmayacağını düşünmüştüm şimdiye kadar ve benim en çok ilgi duyduğum alan hakkında yazılmış bir kitapta o ismi görmek beni çok mutlu etmişti.şaşırmıştım çünkü böyle bir çevirisi olduğunu bilmiyordum.sanki hayatındaki herşeyi biliyorum ya! ukalaca dedim ki yok bu o değildir,böyle bir kitap çevirse kesin bana söylerdi o kadar muhabbeti geçti konunun nede olsa.sonra kitabı hiç okumadan, incelemeden,içindeki sayfalara bile her zaman yaptığımın aksine bakmadan,ilk sayfayı açtım ve çevirmen hakkında bölümünü aradım ama yok.sonra ordaki tahminimce diğer 25 kitabın daha arkasına baktım,acaba 2.bir kitap bulabilir miyim diye.ama bulamadım.şu an beni çağıran,beni al,beni seç diye bağıran sadece bir tane kitap vardı.o an düşündüm acaba benim için bir anlam ifade etmezken,diğer insanlar için anlam ifade eden,ama benim tanımadığım ,bilmediğim bu diğer insanlar kimler idi?.acaba ben bir kitabı sanki benim çevirdiğim ilk kitapmış gibi yüreğim pırpır uçağı pervanesi gibi yerinde dönmeye çalışırken elimde tuttup tamam alıyorum derken,onlar aman ben bunun çevirmenini tanımıyorum diye,ruhsuzca adı ilgilerini çekse bile kitabı almaktan vazgeçecekler miydi? neyse sonuçta elime tamamen şans eseri geçen ve benim inanışıma göre bugun beni kendisine çağıran bu kitabı hemen okumaya başlayacağım varsın şu an okuduğum 3 kitap beklesin onları sonra okurum.onlar daha ilk anda beni bu kadar etkileyememişlerdi.otursunlar raflarında sıralarını beklesinler.David Cordingly "Korsanlar arasında yaşam" ile size sevgilerini sunar güzel bayan.
şimdiden ellerinize sağlık...

23 Haziran 2008 Pazartesi

I DON'T GIVE A FLYING FUCK MUTHER FUCKER

suratımda kocaman gülücüklerle dolaşıyorum etrafımda.

bazen ağlıyorum,bazen artık bitkin düşüyorum ama

rüyalarım teker teker teker gerçekleşiyor ve

tüm o göz yaşları mutluluktan

6 Haziran 2008 Cuma

kavak,çam,meşe,ladin,köknar

k : evin güzelmiş
e : ben sevmiyorum
k : neden?
e : bilmem,eskiden daha çok severdim.birşeyler eksik.ama ne ?
k : sence ne?
e : bilsem,alırdım.ama şuraya bir tahta koltuk almayı düşnüyorum.aslında şu ağaçtan olanlardan.neden bilmem kavak ya da çam olsu istiyorum ama nasıl olur hiç fikrim yok.
k : hiç aradın mı ?
e : şimdi karar verdim
k : hep böyle birden mi karar verirsin?
e : önceden karar vermek için hiç düşünmemiştim.
k : şimdi nedne düşündün
e : bilmem,zamanı gelmiş olmalı.şu sağ ve solda kollarımı koyabileceğim,üzerinde bardağımın ve diğer eşyalarımın düşmeden dururken bana da yer bırakacağı kadar geniş kolluklardan da istiyorum
k : neden bu kadar özel bir koltuk istiyorsun?
e : neden bu kadar çok soru soruyorsun.rahat bıraksanı beni.kahve ve sigara orda.kumandayla gazete de var.beni biraz kendi halime bırak

anlamıyorum

k : sen neden gitarçalıyorsun
e : neden çalmayayım ki ?
k : baterist değil misin ?
e : yazarlar kitap okumaz mı ?
k : sen yazar mısın ?
e : anlamaya çalışıyorum
k : neyi ?
e : nasıl yaptıklarını
k : anlamadım !
e : ben de.hala anlamaya çalışıyorum

başkaları

k : bugün ne yaptın?
e : hiçbir şey
k : ?
e : kendim için mi ?
k : hayatında başka kim var ki ?
e : benden başka?
k : evet
e : bilmem,farkında değilim pek

kapak resimleri

k : bunu okudun mu ?
e : hayır.
k : ya bunu ?
e : hayır.
k : ne zaman geri vercen?
e : okuduğumda
k : ne zaman okuycan
e : bilmiyorum
k : okumayı düşünüyormusun?
e : bilmem
k : nasıl karar vercen?
e : sanırım kapaktaki resimleri beğeniyorum

kabul

k : sen evlenmeden önce birisiyle beraber olur muydun
e : oldum
k : nasıldı ?
e : gittikçe sıradanlaştı.zamana bağlı kişiden çok
k : peki,eşinin birlikte olmasını kabullenir miydin?
e : niye ki ? o beni kabullenmiyecek mi ?
k : tabi ki kabullencek
e: kabullenmese bile kabullenirdim

denedim

e : uzun zaman olmuştu. bittiğine inanmıyorum hala
k : evet, sanırım veda vakti geldi
e : seni bir daha görebilir miyim dersin?
k : bilmem!
e : belki.evet.sanırım. bu zamana kadar düzelmesini beklemiştim
k : neyin ? bilmem. ne düzelecekti ki ?
e : haklısın. hiçbir şey düzelemez.
k : hiç denedin mi ?
e : denemediğimi söyleyebilir misin ?
k : ben fark etmemiştim
e : ben fark etmiştim

acele

e : ben geldim
k : ben de seni bekliyordum
e : 20 dakika önce gelmiştim
k : kapıyı çaldığını duymadım
e : aşağıda bekledim
k : niye aramadın ?
e : telefonun neden kapalı ?
k : fark etmemiştim.yukarı çıksaydın
e : buluşçağımız saatte,kararlaştırdığımız yerdeydim
k : beklemeseydin !
e : acele ettirmek istemedim.benim acelem yok.kapıya dayanmak istemedim

karşı komşun

e : izmirliler genelde sıcak kanlı olur
e2 : nerden biliyorsun?
e : bilmem birkaç arkadaşım vardı ordan
e2 : izmirli olduğumu nerden bildin
e : değil misin?
e2 : senin nasıl anladığını merak ettim.
e : izmirlisin işte
e2 : ?
e : plakan 35li.bir de birbirlerine çok bağlı oluyorlar sanırsam,neden bilmem?
e2 : ben fark etmmiştim
e : senin fark etmen zor.sanırım çok küçük olmasa da gene de küçük olmasından kaynaklı.herkes birbirini tanıyor olsa gerek.ve kurdukları bağı genelde koparmak istemiyorlar anladığım kadarıyla
e2 : hiç düşünmemiştim.
e : dün akşam oturduğun balkondakileri nerden tanoyorsun?
e2 : ordan burdan arkadaşalarım.sen nerden biliyorsun.
e : karşı komşunum
- gerçekten o şeyi içiyor musun ?
- ....
- senin sessiz oduğunu düşünürdüm
- senin de ağzında pasta kalmış
....
...
..
- geldiğine sevindim
- seninle konuşmak güzeldi
- seninle de

29 Mayıs 2008 Perşembe

üç kardeşler

size de olur mu bilmem ama bana olunca çok mutlu oluyorum demek ki doğru şeyi yapıyormuşum diyorum.ne zaman mı?
dire straits dinlerken mark knopler ı tanıdım.alakasız bir şekilde eric clapton ı buldum.sonra bir baktım kizamanında ben doğdumda neredeyse clapton ve knopfler konser vermiş.kim için mi nelson mandela için.sonra bir baktım ki en sevdiğim oyuncular mandela2nın filminde oynamış.nasıl da bir bağ varmış
kemal tahir okurken arka arkaya,cemil meriç i buldum.arda bir necip fazıl kısakürek çıktı.üçünü de heyecanla okudum hala da okuyorum.daha ezberleyemedim tam anlamıyla tanıyamadım hiçbirisini ama önüme herhangi bir yazı koysalar,bilirim bu yazının kime ait olduğunu eğer 3ünden biri yazdıysa.sonra öğrendim ki bu üçlü arasında hep bir atışma varmış ama tatlı bir atışma.hatta içinde bulunduğu her ortamda meriç fikirlerini beyan eder,konuşmayı yönlendirir,herkes onu dinlermiş.tabi eğer masada necip yoksa.o zaman denge başaşağı olurmuş:) tahir le meriç'in dostluğu ise bambaşka sürekli konuşurlarmış,tartışır küserlermiş.araları bozuk ayrılmışlar birbirlerinden hatta.herhangi birisini tanımak isterdim,yüzyüze konuşmak isterdim
....
...
..
.

küçük bir istek

neden bilmem ama insanlar bana çok yapay ve iki yüzlü geliyorlar.sanırım o sebepten olacak ki kendimi yakın hisetmekte zorlanıyorum kimilerine.öncelikle ilişkilerinde dürüst olmuyorlar, hatta başkalırına karşı değil kendilerine karşı bile. neden o çok sevdiğiniz insanları neden çok sevdiğinizi düşünmemiş olmalılar bence,ya da onlar başkalarının arkasından konuşurken, neden rahatsız olduklarını başkaları onların arkasından konusurken. neden sakladıklarını ve neden saklamıyormuş gibi davrandıklarını ? kendi yaptıkları şeyleri neden sakladıklarını ? başkalarının herşeyini öğrenmeye çalışırken kendileri hakkındaki herşeyi neden gizlediklerini, nasıl gizlemeye başardıklarını.özür dilenmesini beklerken özür dilemediklerini. aptal gibi davranmamaya çalışarak tam bir aptal olabilmeyi. ayakları burunlarının ucuna götürmeye çalışırken,akıllarının kıçlarının dikine götürebilmesini. ben çok başarılıyım zannederken aslında bir bok olmadıkları ve olmayacaklarını :) başarıyı neyle karşılaştırdıkarı, bunu nerden öğrendiklerini,kimi neden beğendiklerini,neden onları beğendiklerini.ya da bir şeyleri yapabilirken bunu havasını neden attıklarını hele hele ben hiç öyle yapmam derken.senin yapamadığın ve milyonların yapabildiği neler var neler. üstelik çok daha gerekli şeyler. kendi komedilerini yazmaya çalışırken kendi trajedilerinde yok olmaları sadece bunu istiyorum.
o kadar istekli ve o kadar eminim ki bu istediğim olacağından.bir gün bunlar öyle bir tepik yiyecekler ki birilerinden, kıçları yere vurunca yara olup kabuk bile bağlayamayacak iyileşmek için.kimileri çoktan yedi bile.
farkındamıyız? huhu

denizin dibinde kabuğunun içinde

inciler;

-kadın o kadar güzel sigara içiyor ki, benim bile sigara içesim geliyor.hatta sigara içerken bile!
-istanbul gibi nemin bunalttığı bir şehirde yazın o sıcağında seviştikten sonra,sopsoğuk bir duş almak ikinci kez sevişmeden ikinci kez sevişmektir

0 ? O? o ?

bu yaz inanılmaz dolu bir programım var ve araya en az iki konser daha sıkıştırmak için kaş -istanbul arası mesafeyi uçakla gimek zorunda kalcam.o yüzden internetten ayırttığım biletleri telefonlar satın almak zorunda kaldım.neden mi ? çünkü internetten bilet rezervasyonu yaptırırsanız ya internetten,ya çağrı merkezinden ya da havaalanındaki bürodan alabiliyorsunuz bileti.neden bilmem acentalardan bilet dökümü almayı bırakın,biletinizin parasını ödeyip onu satın bile alamıyorsunuz.nedendir bilmem? ve ben çağrı merkezini arayıp telefon üZerinden biletlerimi satın alınca bilet bilgilerim haliyle benim cep telefonuma yollandı ama ben ne pnr kodumu ne de bilet numarasını tam olarak bilmiyorum.o yüzden 2 ay boyunca o gelen mesajları saklamak zorunda kalacağım.aslında nolur nolmaz diye bir yere not edeyim dedim ama onca rakam ve harfin arasında kalan içi boş şeyin sıfır mı yoksa n harfinden sonra gelen o mu olduğunu anlayamadım! O? 0? burda biraz daha bariz anlaşılıyor ama ben cep telefonumda anlayamadım çünkü ikiside aynı bariz aynı.adamlara gittiğimde telefonumu vercem onlar anlayıp versinler biletimi. şimdi düşünüyorum da onca farklı ses,işaret,harf,rakam var onca kültürde.adamlar nasıl yapmış da 0 ı ve o yu bu kadar benzer yapmışlar.ne biliyim ben bundan sonra sıfır yazarken içine bir çizgi çekcem.böylece insanlar el yazımı okurkne de aynı sorunla karşılaşmasın.aslında o ya çekcektim o çizgiyi ama bu sefer ö ye de çekmem gerekcek.o yüzden bir tek 0 a çekmem dah kolay ve pratik geldi.bence dil akademisiyle ünlü fransa buna bir çözüm üretsin. acaba bu son istediğimle çıktığı açık oturumda "türkiye'yi nasıl yöneteceksiniz"diye sorulduğunda, "biz fifa ya mesaj attık kaleleri büyütüp,ofsaytı kaldırın diye" şeklinde cevap veren ve benim çok sevdiğim o Besim Tibuk'a mı benzedim :)

26 Mayıs 2008 Pazartesi

onların evi, benim evim

eskiden bana evimizde bir iş verildiği zaman ben doğru yapsam da yapamasam da kesinlikle annem iyi kötü eleştirirdi beni.tabi genelde doğru düzgün yapamadığımdan ya da yapmadığımdan olsa gerek.çoğunda da haklıydı kadın.bir tek misafirin yanında överlerdi hiç kötü söz sölemezlerdi bana.çünkü en çok sevdiğim iş yemek yapmak ve sofrayı kurmaktı.hala da öyledir gerçekten.hatta apartmanızmızdaki bütün kadınlar altın günlerinde kızlarına beni isterlerdi :) ama ben genelde iş yapmayı sevmediğim için yamuk yumuk yapardım,bir de bazen bşr iş yapayım derken 2 işlik sorun çıkartırdım.işte bulaşık yıkarken hem tabağı kırar hem de kırıkları yere düşürürdüm nasıl becerebiliyorsam.annem de tabi direk "aynı dayısı gibi kaş yapayım derken göz çıkarttı,bırak yapma istemiyorum" derdi.tabi dayılarını kendisine örnek alan ve onlara imrenen ben de,onlar traş olurken daha yüzümde tüy bile çıkmamışken jiletin arkasıyla onlarla birlikte traş lan bir çocuk olduğum için,bu dayılara benzetilme olayı çok hoşuma giderdi.

ailem 19 Mayıs bahanesiyle evime ziyarete geldi ve bütün evi temizledi ama ben anladım ki, olay yetenekten öte evin düzenini,eşyaların yerini bilmek.çünkü bunlar gittikten sonra en ço sevdiğim fincan en üstte uzanamadığım ve görünmeyen raflardan çıktı.ya da şu an fark ettim ki salondaki sehpanın camını silmişler silmesine ama camı ters koydukları için camın bi ucu tam oturmuşken diğer ucu armada gibi dimdik havada.şimdi bunu ben yapsam benimkiler demediğini bırakmazdı camı ters koymusum ne kadar dikatsizim diye.ama demek ki herkes hata yapabiliyor.ya da ya da ocağı sildikten sonra daha doğrusu dezenfekte ettikten sonra,büyük ocak başlarını küçüklere küçük ocak başlarını da büyüklere takmışlar.güldüm tabi ben de .kocaman ocakdan cıkan alev kibrit alevi kadarken,küçüçük ocak yanardağ gibi mutfağın tavanına lav püskürtüyor maşallah.ha bir de buna ek olarak ocak siyah demirini de ters taktıklarını düşünürseniz işler iyice karışıyor :) kibrit alevinde yemek ypmaya çalışırken,yanardağ kraterinde su kaynatmaya çalışıyorum artık.ama hiç uğraşamam bunları düzeltmeye.bu da evimin karaakteristiği olsun madem.ya öyle biliyorsun bilmiyorsun,elinden iş gelmez olayı değilmiş demek ki.olay düzeni bilmel,çöplükte boru öttürmek meselesiymiş.burası benim çöplüğü anam,kaybol kendi çöplüğüne.burda istenmiyorsun :)

25 Mayıs 2008 Pazar

sex and the city and an ocean

seeeeeeeeeeeeeeeexxxxxxxxxxxxxxx andddddddddd theeeeeeeeeeeeeeeee ciiiiiiiiiiiiityyyyyyyyyyy......

çıkıp böyle böyle kocaman kocaman bağırmak istiyorum.aslında bu yazıyı yazmayacaktım çünkü elimi attığımda gene eskiye döneceğimi fark ettim ve kendimi tekrar etmek istemedim.ama alttaki yazıyı yazınca bu yazıyı da kafa dağıtmak amaçlı yamaya karar verdim ve kendimi alıkoyamıyorum.insanların tv ye nasıl bağlandıklarını bana bir tek bu dizi fark ettirbiliyor.yani günlerce onu beklemiyoorum ya da kaçırdığım zamanlar üzülmüyorum - evet eskiden üzülüyordum - ama bir oturusta 1.5 saat nası geçmiş onun da farkına varamıyorum.kısacası kafamı camdan çıkarıp bağırmak istiyorum.hatta beni bu diziye alıştıran o insanı da 30 mayısda sinema versiyonunu izlemeye davet etmek istiyorum.sanırım etcem ama benimi çin hiç de kolay olmayacak.neyse sexxxxxxxxxx anddddddddd theeeeeeeeee cityyyyyyyyyyy bi de bi yerlerde bi ocean olsa tam ben olcak ya neyse

ben hep yazdıktan sonra başlık atarım ve başlık atarken aklım agelen bir serbest çağrışım:

sex and the city and an ocean and an m&m and eminem


ps: serbest çağrışım engellenemez

sex and the city

Bazı şeyler hiç arkamı bırakmıyor.düşünmekten alıkoyabilsem de kendimi, etrafımda yaşadığım bir olayın tekrarına görmek hiç de imkansız değil ve ben bu noktada sormadan edemiyorum kendime "ulaşamadığım için mi onunla bu kadar olmak istiyorum yoksa gerçekten ulaşmak mı istiyorum?" anlayamadım. ama aşağı yukarı buna benzer bir durum var.ve buna benzer bir cümle de "sex and the city"nin içinde kelly nin bilgisayarına yazdığına çok benziyor. o yüzden alıp taa buraya kadar taşıdım o cümleyi.gün içinde aklıma defalarca gelen bir sorun değil,ya da attığım her adımda karşıma çıkmıyor kafamı mesgul eden bu kişi. fakat birden kendimi filmden kopmuş ve boş kara ekrana bakarken bulunca ya da ekranda izlediğim oyuncuların yerine kendimi koyduğumu fark edince, gözyaşlarımı da kendim için döktüğümü fark ediyorum, filmdeki romantizme değil.

aslında soruma bir cevap bulabilsem herşey benim için daha kolay olacak.ama cevabı elde etmek için de sormam lazım. fakat soramam, çünkü olumsuz cevap almaktan kaçıyorum. evet belki hayatımda şu ana kadar hiçbir konuda bu kadar düşünmedim ve korkakca davranmadım.ama şöyle bir durum da var: olumsuz bir cevap alsam bile vazgeçmiyeceğim.kazanmak için değil ama düşünmek, hayalini kurmak için çok şey yapacağım, hatta bir "hayır" dan sonra bile zaman geçsin bir kez daha sorarım diyecek kadar boş inançla kendimi kandıracağım bu kadar eminim kendimden.

unutmak istemediğim için mi unutamıyorum, yoksa unutamadığım için mi unutmak istemediğimi sanıyorum bilmiyorum.ama itiraf etmeliyim ki hatırlamak için gözlerimi kapamama gerek kalmayan o anları yaşadığım zamanlarda, kimi zaman evimin balkonunda tek başıma sigara içerken beraber içtiğimiz sigaraları , kimi zaman otobüste tek başıma giderken kafamı cama cama koyup onun yan koltuğumda otururken ki halini camda görmeye çalışıyorum. ve en kötüsü de yanımdan onun parfümü geçtiğinde ben bir süre ya çok neşeli ya da çok anlamsız oluyorum ama beni üzseler bile o anları yaşamayı o kadar çok seviyorum ki..

sanırım anladığım şey şu: odamda hala bilekleri varken,hala kendi kedime bakarken onun kedilerini hatırlarken, hala trafik levhalarını gördüğümde onun levhalar hakkında söylediklerini hatırlayıp gülerken ve bazen sırf kendimi motive etmek için onunla ilgili şeyler düşünürken ve de tüm bunlardan zevk alırken benim yeni bir ilişki yaşamam çok zor abla.bir kez daha başkası uğruna bir başkasından vazgeçmek istemiyorum.ama beni çekip çıkarcak birisi olursa neden olmasın.o yüzden senin dediğinin aksine abla bekleyeceğim.belki hayat bana yeni süprizler yapar.

19 Mayıs 2008 Pazartesi

evet anne mutfagın seti cok akıtıyor.evet anne mutfagın seti cok akıtıyor evet anne haklısın mutfagın seti cok atıyo.bilmem anne mutfagın seti niye akıtıyo.tamam anne silikon cekerim anne .tamam anne önce kazırım öle silikon cekerim anne.tamam anne kazıyıp beyaz cimento doldurup öle cekerim.anne.tamam anne cimentonun kurumasını beklerim anne..sen niye geldin ki anne?

tamam anne temizlerim anne odamı.ama zaten cuma gecesi süpürdüm anne.evet anne cumartesi günü de sen süpürdün odamı anne.evet pazar gunu de süpürdün anne.o zaman niye pazartesi günü de süpürmeye çalışıyorsun anne.bırak ya hayır süpürmüyeceğim yani.siksen süpürmeyecğim yani yeter.

cumartesi günü klozetin olduğu küçük banyodaki boruları değiştirdik çünkü çamaşır makinesini bağladık ve klozetin tahret musruğu mudur ne bişiyi varya saçma sapan ilkel çağdan kalma onu iptal ettik çünkü onu bağlamaya boru kalmadı.sonra pazar günü o benim hayatımda kullanmadığım ve her halükarda kullanımını hiç de hijneyik bulmadım için kullanmayı da reddettiğim aptal cıkıntı için 7 kere hatta belki 8 kere nalbura gidip parça aldık.pazar günü halledemedik.ve bugun pazartesi "neşeli günler"deki "ziya" karakterine bürünen babam hala yapamadı o tahret mi taharet mi ne musluğunu.oysaki bugun 4 kere daha gitmişti nalbura.yapsa bile ucuna çimento koycam tıkıcam o musluğu.

ve evet mutfakta yemek yaparken ocağı kişrletmişim.e haliyle ocak kirliyken ocağın altında duran çamaşır makinemin üzeri de yağ olmuş.şimdi biz o çamaşır makinesini temizledik ve koridordaki araya koyduk.mutfakta çamaşır makinesinden boşalan yere de bulaşık makinesini koyduk ama tutup da kim çamaşır ve bulaşık makinesinin üzerini örtmek için şu yere serilen çakma parke desenli mineflolardan alır ki? görünce şaşırdım ve dedim ki baba mutfakta ocak ve bulaşık makinesi arasında parke deseninin işi ne ?bari tersten koyalım da siyah yüzü bize baksın..koridordaki çamaşır makinesini de böyle yapalım hala..babam güldü ve dedi ki ne oöle satanistler gibi..allah ın dan bul be adam

11 Mayıs 2008 Pazar

kimilerini ne kadar hayatımdan çıkarmaya çalıssam da çıkaramıyorum.kimi zaman zorla ahize onlara veriliyor zorla konuşmam için kimi zaman defalarca beni arıyorlar telefonlarına çıkmamaya ısrar etsem de inatla ulaşmaya çalışıyorlar bana..

ve etrafımdaki insanlara ne kadar yakın olsam da, kan bizi birbirimize bağlasa da insanların ve hatta ve hatta annemin ve babamın kararlarına bile karışamıyorum.kararları beni etkilese tüm planlarımı altust etse de, ne ben ne ailem silip atamıyoruz insanları.sanırım benden de öte onlar başkalarının köpekleri olmaya alışmışlar onlar ne isterse yaptırıyorlar bir tek ben yaptıramadım daha daha ne diyim ki eyvallah teşekkürler..

23 Nisan 2008 Çarşamba

balık kültürü

hiçbir zaman sevmese de güneşi, her zaman karanlıkta yaşamayı ve güneşin uyanışıyla uyumayı hayal etse de artık
gunesin ilk gulumseyişiyle o da uyanıyordu sabahları.ne bir heyecan ne de bir merak vardi yeni günün getirecekleriyle
ilgili.ama tam da buydu onun istediği.sakin ,dingin ve olup biten herşeye hakim bir hayat.kendi etrafında yarattığı çekirdek
aile kavramıyla gayet mutlu ve sıradan geçiyordu hayatı.önce elindeki tüm parasıyla aldığı kerestelerden bir yuva yapmıştı
kendine ve hayalerine, içinde yaşamak için.arda kalan birkaç keresteyle de ufak bir tekne.daha büyüğünü istemiyordu
çünkü kaybetiklerini düşününcene daha fazlasını denemek daha fazlasına sahip olmak istemiyordu.çünkü onun ilk yuvası
evi değil bu ufak teneydi.zamanının çoğunu geçirdiği,balıklarla konustuğu ve denizin sesini dinleyip ondan ders aldığı eviydi bu.
geceleri uğradığı kulübesi ona rahat bir uyku sağlasa da o biliyordu asıl huzura bu teknede sahip olduğunu ve bu tekne olmasa
mutlu olamayacağını.limandaki ilk zamanalarında o da tıpkı diğer balıkçılar gibiydi.gunesin ilk parıltılarıyla yola cıkıyor ve gunes
batarken dönüyordu.ama cok uzun sürmemişti diğerlerinin onu farklı olduğunu anlamaları.çünkü cıktığı balık avından siftahsız
dönüyordu her seferinde.ama onu amacı balık avlamak değil onlarla vakit geçirmekti.diğerlerinin bunu anlaması zordu biraz.
bu işi meslek olarak yapmanın aksine o hayallerini gerçekleştiriyordu çünkü.ve balıklar; çoğu zaman onunla konusan,
onun dertlerini ,geçmişini ve hayallerini dinleyen balıklar zamanla o kadar sevmişlerdi ki onu ,oltasını suya atmamasına rağmen
ona yardım etmek için teknesine çıkıyor,önce dostluklarını sunuyor sonra da onun masasına misafir oluyor ve görevlerini
yerine getirdikten sonra onların bu hayattaki işlevi bitiyordu. bunu siz de anlayamazsınız çünkü hiçbir zaman ne balıklara
dostluğunuzu sundunuz ne de bir balıkçı olduğunuz.bir balığın bakış açısından da dünyaya asla bakmadınız.ama
buydu onun ve balıkaların istediği,onlara arzu ettikleri değeri vermek,onları sevmek, beslemek ve onların beklentilerini karşılamak.
böyledir balıkların dünyası siz onlara birşey sunmadan onlar size asla birşeyler ikram etmezler.ama eğer bir balık size
birşeyler ikram ettiyse bu ikramı kabul etmemek balık kültüründe işlenmiş en büyük şuçtur.çünkü onların hediyesini beğenmemiş
,ikramlarını geri çevirmiş olursunuz eğer bu ikramları kabul etmezseniz.balık diye adlandırıp geçtikleriniz,sizden daha büyük
ve daha gelişmiş bir medeniyetin içinde yaşamaktadırlar.onlar binlerce farklı tür ve binlerce farklı hayat olarak aynı dünyada
,suyun dünyasında, kavga etmeden birbiriyle yaşamayı bilmişlerdir yüzyıllarca,insnaların aksine.

6 Nisan 2008 Pazar

değişen hiçbir şey yok

hiç kimseye belli etmesem de inanılmaz bir baş ağrım vardı bugün ve ben sadece bir tek umut besleyerek ilaç içmedim.belki aldığım alkol bana cesaret verir ve söylemek istediklerimi söyleyebilirim diye.
oysa ki ne kadar zormus dudaklarımdan çıkan 2 kelimelik ifadenin anlam kazanıp karşıya ulaşması.neticede elimde kalanlar sadece bir gölge oldu.ve ben geriye dönüp baktığımda o gölgeyi bile
göremedim.meğer ne kadar uzaklaşmışım o anlık zaman birimde senden ve gölgenden.sonra bir kez daha kızdım kendime.seni kaybettiğimin nasıl farkına varamadıysam, gölgeni görmek için
döndüğüm anda da o kadar uzaklaşmış olduğumun farkına varamadım senden.ayaklarımı mı suçlamalıyım yoksa hatayı yine kendimde mi görmeliyim bilmiyorum ama,bedeninin ötesinde ,o gece aydınlatmalarından
oluşan vücudunun yansımalarını
bile göremeyince anladım ki elimde sadece göz yaşlarım var .ve ben bütün yol boyunca göz yaşlarıma dokundum bir kez daha sana dokunabilmenin hayaliyle ve sonra bütün su birikintilerine bastım,
asla basmadığım ve belki asla o kadar sert şekilde basmayacağım su birikintilerine.dizlerime ve paçalarıma bulaştılar hatta yüzüme kadar sıçrayıp göz yaşlarımla birleştiler ama sana dokunabilmenin
tadını vermediler bana.sen farkına varmasan da hala kulaklarında gülücüklerinin çınlamaları ve zihnimde gülerken kafanın bir sağa bir sola sallanması.oysa belki fark edersin diye sormuştum
"sen şifreni mi değiştirdin diye ?" ben 2 yıldır aynı şifreyi,senin eskiden kullandığın şifreyi kullanıyordum.hani senin söylediğin ve benim değiştirdiğim şifreyi.o zaman fark ettim bazı şeyler değişmiş.hatta
herşey değişmiş.şimdi sadece duvarların tavanla birleştiği yerdeki örümcek ağlarını arıyorum.durup saatlerce bakmak ve ordaki örümceğin küçük dünyasındaki hareketlerini izleyebilemek ve başka şeylere
odaklanabilmek için.belki ben de senin gibi sol ayağıma sarı ,sağ ayağıma kırmızı çorap giysem o zaman anlayabilirdim seni.belki o zaman ben çakmağını yaktığımda ve sana dokunabilmek umuduyla
elimi gazdan çekmeyip sigaranı yaktığımda sen de dokunurdun baş parmağıma ve belki o zaman eskisi gibi saçlarını okşayıp senin uyumanı beklerken yanında uzanıp uykuma dalma hayalim gerçek olurdu.
bilmiyorum ya da biliyorum ne olacağını.ama bu akşam benden bir yazı beklenmesi gibi ben de seni bekliorum.yazı yazmam kesin olsa da sosyolojinin en güzel bu kızına ulaşmam imkansız gibi duruyor.
keşke "ona çok yüklendin biraz rahat bırak ,anlamaya çalış " diyeceğine başka şeyler söyleseydin bana.o zaman belki hayalimden ya da senden vazgeçerdim ya da çekmek için uğraştiğim ve senin fotoğrafini çekebilmek için getirdiğim makinemdeki resmine bakıp ağlamazdım.belki o zaman kafanda belki bir ihtimal doğar diye sana değiştiğimi ispatlamaya çalışmazdım.evet,, dediğin gibi sen kendini çok rahat hissediyorsun ve bana
teşekkür ediyorsun sana bu geceyi yaşattığım için.ben de sana teşekkür ederim bana bu geceyi yaşattığın için ama ben kendimi hiç rahat hissetmiyorum ve emin ol bu yakada değişen hiçbir şey yok

11 Ocak 2008 Cuma

Beyond The Staples Center You can hear...

Önce dün gece televizyondaki maçı seyrederken takıldı bu konu aklıma. Maç Efes Pilsen ve yabancı bir takım arasındaydı ama takımın adını ya da ülkesini bilmiyorum.izlediğim bir Euroleauge maçıydı yani ülkelerinde şampiyon olan ya da en başarılı 2 3 takımın elemeler sonrası eşleştiği gruplarda yaptıkları bir nevi kulüpler arası Avrupa Basketbol Şampiyonası.Maç sonucu bizim açımızdan güzel bitti ve Efes maçı kazandı.Maç sanırım Türklerin çoğunlukta olduğu bir şehirdeydi çünkü taraftar olarak bir sürü Türk vardı ve gerçekten efes i bayağı desteklemişler.Şimdi bu insanlar gerçekten Efes Pilsen i tututukları için mi ordalar ya da en azından basketbolla ilgilenen insanlar mı yoksa sadece bir türk takımı oralara kadar gelmiş diye bir nevi milliyetçi duyguları mı kabarmış? yani o gace maç eczacıbaşı nın voleybol maçı olsaydı o kadar bağırıp zıplayacaklar mıydı? Maçla ilğili bir diğer konu da sunucun yaptığı yorumlar ya da diğer bir deyişle spor camiasında gerçekten ne kadar acınacak bir durumda olduğumuzun bir göstergesi olan yakarışları. Sunucumuz ilk olarak
" bu takım çok iyi sayın seyirciler ama daha hiç maç kazanamadı,hep son dakkalarda önde girdiği maçları kaybetti,umarız bize karşı kazanmaz" şimdi bir diğeri Efes maçı uzatmalarda kazanır :) amcamız " korktuğumuz olmadı sayın seyirciler,biz bu takım bu grupta kesin bir maç kazancak diyorduk ama allahtan bize karşı kazanmadılar"
Allahtan bin şükür ya acımış bize yazık .

Şimdi de A milli futbol takımımızın avrupa elemelerine gidebilmek için kazanması gereken bir maçla ilgili olayı anlatayım.Maç Ali Ssamiyen' de isveç'e karşı.Hem kazanmak zorundayız hem son maçımız hem de isveç'e karşı oynuyoruz.Ama ne güzel ki Türkiye son 10 dakikaya falan 1-0 önde girdi.ne güzel kazanıyoruz maçı.Ben de seyirciyim gitmişim,hayatımda ilk defa Ali Samiyen'de maç seyrediyorum ama son 10 dakikada stad hoparlörlerinden gelen sesi hayatımdaki hiçbir maçda duymamıştım.
"Dayanın çoçuklar son 10 dakka kazancaz bu maçı,hadi seyirciler bağarın takıma destek olun"
3 dakika sonra" dayanın çoçuklar ,hade bağarın bağarın son 7 dakka"
düştüümüz duruma bakarmısınız,biz zaten stresliyiz gidebilcekmiyiz derken ,görevli bu baskıyı bi de oyunculara yansıtıyo adam dakka sayıya canlı olarak stad hoparlöründen. Sonra gol yedik tabe maç 1-1.
Adam hala bağırıo " son 5 dakka hade yaparsınız hade" biz bi gol dah yedik 1-2 oldu maç :/ adam : " hadi çoçuklar yapcaksınız son 2 dakka.bok yaptılar.bizim bu sporlardaki başarısızlmız sürdükçe insanlar 20 sene daha biz süper kupayı aldık bize ne sizde alın derse.türkiyenin en zengin takımı şampiyonlar liğinde sıfır çekerse.bir başka kulüp Real madrid 'i 2 kere şampiyon yapmış ve Şampiyonlar liğini kazandırmış teknik direktörünü para vermeden kovarsa,adam da fifa ya açtığı davayı kazanırsa böyle lur işte.Biz hala tv başında yalvarırız hade son on sanie dayaıan allah gol oldu be..

şimdi yazımın asıl amacı: Amerikan ulusal Basketbol Ligi NBA'da ki temsilcimiz Hidaye tTürkoğlu dün geceki maçında 28 sayı atarak takımın bir maçında daha en skorer oyuncu oldu.Maç dan önce Amerika'da yaşayan bir Türk'ün yaptığı organizasyonda bir araya gelen 650 Türk maç başlamadan önce kırmızı beyaz ve üzerinde hido yazan formalarla yerlerini aldı ve açtıkları türkiye bayraklarıyla "Staples Center"da KASAP VE HARMANDALI HAVASI" eşliğinde dans etti :) hatta :))) Bu sırada da stad monitörlerinden ülkemizi tanıtıcı reklam filmleri oynatılmış ve bütün seyircilerin ilgisini çekmiş.Maç sonu gazetecilerin "bu gelenler kim?" sorusuna Hidayet demiş ki ;" onlar burda yaşayan Türkler,beni desteklemek için gelmişler,biz Türkler böyleyiz birbirimizi çok destekleriz ve ben bu gece ki performansımı onlara borçluyum"

Türklerin ya da Amerikalıların belki özellike Türklerin gidip Hidayeti desteklemesi çok güzel bişi, Hidayet gurur duymuştur,biz de onun başarılarından gurur duyuyoruz ama sporda bile işin içine milliyetçilik karıştırmıyor muyuz? Türklerin oynadığı takımları daha bi seviyoruz,ffatih terimi kozan italyan ekip milanı sevmiyoruz ama ona kanat açan fiorentina sevioruz.Yunanistan tr maçında fatih sultan mehmet bayrağı açıyoruz falan :) hade bunlar tamam bir de sürekli avrupa da yaptığımız maçlarda son dakkaları açıncak bi şekilde sayıyoruz ya ne yazık bize ne kadar aşağılayıcı bir durum.
bi de bi de ben sevmem ya öyle bence insan başarılı bulduğunu sempati beslediğini tutmalı,ben mesela fenerbahçeliyim demem,ben Real Madrid'i tutarım mis gibi.Maç olsun MAdrid kazansın isterim ha ama başka bir yabancı takımla herhangi türk takımı oynasın ben bile türk takımını desteklerim ben de de milliyetçilik var demek.Galatasary uefa finalini oynarken ben ayakta dua ederek izlemiştim maçı.ama millet fenerbahçe başarısız olsun,galatasaray bi da super kupa kazanamasın ,beşiktaş liverpool dan bir 8 tne daha yesi falan diyo.bu konuda kesinlikle hem aciz hem cahiller hem de fevri hareket ediyorlar,insanın gözü kör beyni paslı olmasın
.ama desteklediğini de milli duygularla desteklemesek daha mi iyi olur acaba bilmem ? sadece orlando macında seyircilerin arasında türk bayraklı 650 kii görmek garip gelio bana.giy hidonun orlado formasını git adamı da destekle. orda türkiyenin maçı mı var da onu destekliyorsun ? çıkamadım işin işinden ben akıl verin.

5 Ocak 2008 Cumartesi

Hayırsız

dün gece üç saatlik bir konuşmadan sonra şunları fark ettim : ilk olarak diğer insanlarda en az benim kadar gelecekleri ve arkadaşlıkları konuşunda düşünüyor ve endişe ediyorlar ama onlar bu konuları çok da dert edip hayat akışlarını kesmelerine zin vermiyorlar.ne oluyor peki ? biraz içip ya da bayağı içip kafaları iyi olduğunda bülbül gibi ötüyorlar.vay be milletde ne cevherler ne tasalar varmış dedim kendi kendime.ikinci olarak da bu tasaların çoğu benimle ilgili olması dikkatimi çekti.Nitekim ben çok vefalı olmama inansam da insanlarla anlayış farklılıklarından dolayı ayrılılığa düşüyormusuz.şürekli benim dostluğumdan ya da arkadaşlığımdan süphe etmişler de meğer bana yansıtmamışlar.çok saçma? neden mi çok saçma çünkü bana bunları söyleyenlere açıklamamı yaptığımda evet biz senin gibi düşünmemiştik aslında gayet mantıklı diyorlar.keşke daha önceden sorsalar da cevaplasaymısım sorularını :) konu gele olarak şu : her kim nasıl başarıyorsa başarıyor ve ilişki boyutunu karşı tarafın ona yaptığı telefon araması sayısına endeksliyor :) bu benim için hayattaki en gülünç şeylerden bir tanesi.hatta şu an bile gülüyorum yazarken.ama bunu yapmayıp çok mutlu mesut yaşadığım bi tomar da insan yok değil hayatımda.aylarca birbirimizi aramadığımız ama buluştuğumuzda bütün gün yürüyüp saatlerce konuştuğumuz geride kalmış onca ayın acısını çıkarttığımız bi ağımız var bizim onlarla.ki onlar bi kere bile niye aramıyorsun lan dememişlerdir.ben de onlara dememişimdir.çünkü biz biliyoruz.önemli olan bıraktığın yerden devam edebilmek.sanırım o yüzden adını çok az kişinin duyduğu bu kişileri bu kadar seviyorum.Ama bu düzeni çoğu kişi kuramıyor! onlar 1 ay seni aramayıp senden telefon bekler sonra arar ve niye aramıyorsun diye utanmazca soru sormayı yeğliyorlar.ne zaman karşıma çıksalar keşke bi an önce ben arasaydım da ben deseydim bunları diye sinir küpüne biniyorum.anlatamadım kendimi,eminim anlatamadığıma hala ,aynı şyleri yazıp durcam amabelli bir dönemde çok yakın olduğun her an konustuğun canım ciğerim dediğin ama sonra hatta çok kısa bir zaman sonra konusmadığın insan sayısını düşün bir.onlarmı hayırsız ya da çok sık telefonla aramasa da biraraya geldiiğinde konuştuğun bizler mi ? kısacası aramam,aramazsa da aramam yar hatta arasa da aramam.istediğim zaman ararım.yeni yılda hediye almam çünkü herkes alıyor,doğum gününde hediye almak istemem çünkü heres alıyor.istediğinden,düşündüğünden mi yoksa zorunluluktan mı? beni gelmesini beklediğim hediye heyecanlandırmaz beni süpriz olan hediye heyecanlandırır.ben insanlar aramamı bekliyor diye aramam,ben anlatmak istediğim olduğunda ararım ben beklenmedik anda aramak için ararım ben buyum ben de bunu beklerim.bu yazıyı bir ara yenden yazcam.ben buyum beni böyle kabul edin.ben herkesin yaptığı sıradan şeyleri yapmam.ben hediye olarak asla ve asla elbise almam.farklı bişi ararım ? bulamazsam beklerim bulana kadar beklerim ama canım istediğinde alırım ama o istiyor diye almam.evet hayırsızım.ama kmileri beni anlıyor.