4 Ocak 2010 Pazartesi

Kahve

Bugün evin muhtelif yerlerinde kahveyle alakalı ve bizzat kahve olan şeyleri eski ve bozulmuş olabilmeleri nedeniyle attım.yarım kiloya yakın kahve attım evden desem inanır mısınız! Kimisinin tarihi geçmiş ,kimisi de açıldıktan altı ay sonra tüketilmemiş ve çoktan çöpe gitmeyi hakketmiş.sanırım kendime yeni kahve çekirdekleri alacağım yarın pasaportumun uzatılmasını beklerken :)
Bu arada aklıma geldi.
2005 yılında geçen ve kahveyle ilgili bir olay anlatmak istiyorum;

Küçüklüğünde kahveyi sadece Nescafe olarak bilen ve onu da sütlü olarak içen ben annemin apartman komşularıyla yaptığı o altın günlerini çok sever ve kahve içebileceğim için heyecanla beklerdim.Annem gibi ben de hazırlanır ,süslenir,parfümler sıkar; şıkır şıkır gelen o hatunları kapıda karşılar onları dinler onlarla aynı masada oturur ve ağzım açık dedikodularını dinlerdim.Ama kahve fincanım asla ağzına kadar dolmazdı,bunu yaşımın küçük olmasından kaynaklanan bir şey sanardım.şu an annem hala fincanımı yarım doldurunca bunun bir alışkanlık olduğunu fark ettim ama neyse.Kısacası o zamandan kahve bana yasaktı sanki,ben de gidip bu nedir nasıl içilir diye araştırıp hemen filtre kahveye sarmıştım büyüyünce.Ama nedense hiç marketteki kahve kutularını incelememiştim.Bir gün filtre kahvem bitince gidip marketten Nescafe Classic aldım.Sandım ki tadı Gold'a göre daha geleneksel daha kahve gibi,daha az aromatik.Sonra onu şubat tatilinde istanbula ,eve götürünce babam;
"Neden bunu aldın,daha ucuz diye mi?" diye sorunca ona boşboş bakmıştım ne dediğini anlamadan."Yoo tadını seviyorum ne alaka?" diye sorunca da babam,gold un daha kaliteli ve pahalı olduğunu söylemiş ve ne olursa olsun classic yerine gold içmemi önermişti.Sonradan fark ettim ki gerçekten gold daha iyiymiş.aklınızda bulunsun

Hiç yorum yok: